Alın Yazısı
Oyun, 1950 yıllarında İstanbul’da varlıklı kentsoylu estetik düzenlemeyle hazırlanmış bir apartman dairesinin salonunda ev sahibi orta yaşlı güzel bir kadın olan Mualla’yla, ablası Hadiye, genç kocası Cezmi ve konuğu genç zengin hanım arkadaşları Leman ve Seniha’yla yemek sonrası kahvelerini içerlerken başlar. Konuşmalardan ve davranışlardan anlaşılır ki Mualla, üçüncü kocası olan Cezmi’yi çok sevmekte ve kıskanmaktadır. Mualla’nın tek amacı güzelliğini ve gençliğini korumak ve genç kocasını elinde tutabilmektir. Konuklardan Seniha, varlıklılığını, yaşam konforunu sıkça konu etmekte ve Cezmi’ye açıkca ilgi göstermektedir, bunun farkında olan Mualla’da durumdan hiç hoşlanmamaktadır. Gitmek üzere kalkan Seniha’nın ardından Cezmi’de işe gitmesi gerektiğini söyler, Seniha arabasıyla Cezmi’yi de işine bırakabileceğini söyler, birlikte çıkarlar.
Mualla’nın ablası Hadiye misafirler yemekteyken kapıyı çalan kişinin Mualla’nın uzun yıllardır yurt dışında yaşayan oğlu olduğunu söyler. İlk kocasından olan oğlu Şefik, İstanbul’a karısı ve oğluyla gelmiştir annesini görmek için ailece ziyaret etmek istemektedir. Mualla otuz yaşlarında bir oğlunun ortaya çıkmasından üstelik torun sahibi büyükannelik konumundan hoşlanmaz, ablasından yardım ister; oğlunu ve ailesini Erenköy’deki köşke göndermesini, eve gelmelerini engellemesini ister. Aklı onbeş yıl sonra göreceği oğlundan çok Seniha’yla çıkıp gitmiş olan Cezmi’dedir. Mualla’nın ikinci kocasından da Sevim adında öğrenci kızı vardır. Sevim sıcak kalpli, iyi bir kızdır, annesinin hatırına üvey babasına tahammül etmekte olduğu sezilir.
İkinci perdede mekan bir köşk salonunda geçer. Salonda Hadiye, Sevim ve Şefik’in karısı Sabahat oturmakta sohbet etmektedirler. O gün evden birkikte çıkan Cezmi’yle Seniha’nın birlikte yurtdışına kaçtıkları, Mualla’nın da oğlunu ve ailesini köşke aldığı anlaşılır. Hadiye, Sevim ve gelin Sabahat’in birbirleriyle iyi anlaştıkları, Mualla’ya yönelik eleştirel bir yaklaşım içinde olsalar da Hadiye’nin kardeşini savunduğu görülür. Mualla’nın torununu çok sevdiği ve şımarttığı konuşulmaktadır.
İlk perdedeki konuklardan biri olan dedikodu meraklısı Leman hanım gelir, getirdiği havadise göre genç zengin Seniha’yla yurtdışına kaçan Cezmi İstanbul’a dönmektedir. Leman sevgililerin ayrıldıklarını haber vererek muhtemelen maddi çıkar peşindedir. Ayrıca, boşanmak üzere mahkemeye başvurmuş olan Mualla’nın kararını merak etmektedir. Mualla yanında torunu Demir’le girer salona ve kocasının İstanbul’a dönmek üzere olduğunu bildiğini söyler ve torunuyla birlikte plaja gitmek üzere çıkar, Leman’ı da bırakacaktır.
Hadiye Mualla’nın kocasını yine affedebileceği kuşkusuna sahiptir ama bu kez torun Demir’e karşı duyduğu sevgiye güvenmektedir. Çünkü Mualla, daha önce tatmadığı torun sevgisiyle ‘tazelendiğini, çok mutlu olduğunu’ söylemektedir. Ancak, kapıda Demir görünür, babaannesi önemli bir işi olduğunu söyleyip plaja gitmekten vazgeçmiş, kendisini köşke bırakıp arabayla bir yere gitmiştir.
Üçüncü perdede aynı mekandadırlar. Mualla piyano çalar, saçlarını kızıla boyatmıştır, gece kulübüne gitmelerini önerir, Demir dışında isteyen olmaz, onu da annesi ‘uykusuz kalıyor’ diye uygun bulmaz. Mualla sıkılıp uyumaya gider. Demir de yattıktan sonra aile Mualla’daki değişikliği konuşurlar. Anlaşılan kocasıyla barışmak üzeredir, ama çözemediği problemler vardır. Oğlu da durumu sorunlu görmektedir, çünkü kendisi 36 yaşındadır 40 lı yaşlardaki bir adamın ‘ baba denmesini isteyeceğini’ sanmamaktadır ayrıca bunu kendisi de istememektedir. Sevim de annesi evlendiğinde 14 yaşında olduğu için Cezmi’ye baba dediğini ama kendisini benimseyemediğini dile getirir. Ortada gergin bir hava vardır. Uyumaya giderler, Hadiye de gidecekken Mualla gelir, uyumamıştır. Cezmi’nin dönmek istediğini söyler ablasına. Ak saçlarıyla “anne” diye dolaşan oğlu, suratsız gelini ve şımarık torunuyla kocasının aynı evde bulunmalarını olanaklı görmemektedir. Ablasından oğlu ve ailesinin Nişantaşı’ndaki daireye ya da Maltepe’deki eski çiftliğe gitmelerini sağlamasını istemektedir.
Hadiye, ertesi gün Şefik, Sabahat ve Sevim’e durumu anlatmaya çalışır çok üzgündür. Şefik ortada bir sorun olduğunu farketmiştir . Teyzesine baskı yapıp durumu öğrenir, annesinin önerdiği yerlere gitmeyi düşünmeyeceğini otelde kalmayı tercih edeceğini, sonrası için plan yapacağını söyler. Hemen ayrılmak üzere eşine hazırlanmasını söyler. Sevim de onlarla birlikte gideceğini söyler, çünkü daha önce söylememiştir ama Cezmi’nin tacize yönelik bazı davranışlarından rahatsızdır.
Dördüncü perdede Mualla sokaktan hızla girer eve, ablasına Cezmi’nin eve hemen dönmek istediğini, ısrarlarına karşı koyamadığını bu gece eve gelmesini kabul ettiğini söyler. Hadiye telaşlanmamasını; oğlu ve gelininin gideceklerini söyler. Mualla biraz üzülse de rahatlar. Ancak Sevim’in de gideceğini duyunca tepki gösterir iyi annelik yapmıştır, eğer ısrarlıysa onu reddedeceğini söyler. Hadiye Sevim’in Cezmi’den rahatsızlığını söyleyince önce inanmaz, sonra kocasıyla aralarında bir ilişki olduğunu sanıp öfkelenir, ardından kızının yanlış anlamış olabileceğini ya da kızının hatalı olacağını söyler. Öfkelidir.
Beşinci perde ilk perdedeki Mualla’nın apartman dairesinde geçer. Ancak değerli bibloların bulunduğu büfe yoktur, yerde kötü bir halı vardır. Mualla dışarıdadır. Hadiye gelir , hizmetçiyle konuşmalarından aradan dokuz yıl geçtiği anlaşılır. Mualla ablasını görünce çok sevinir. Hadiye’nin bir süredir Balıkesir’de Şefik’in çiftliğinde yaşadığı anlaşılır. Sevim varlıklı bir ailenin oğluyla evlenecektir. Hadiye Sevim’in düğün davetiyesini getirmiştir. Cezmi çağrılmamaktadır. Hadiye Cezmi’yi görmek istemediği için bir akrabalarında kalacağını söyleyip çıkar. Cezmi geldiğinde Sevim’in kayınpederi olacak kişinin büyük servet sahibi tanınmış bir kişi olduğunu öğrenince karısına birlikte gitmeleri gerektiği konusunda baskı yapar, onu ikna eder, gösterişli bir hediye almasını tembihleyip hazırlık yapmak üzere dışarı çıkar. Mualla ablasını arar telefonla, Cezmi’nin ahlaksız planından söz ederek düğüne katılamayacağını bildirir, kızına mutluluklar diler. Son olarak bu benim “alın yazım” der. Ona göre yaşadıkları alın yazısıdır.
Oyun bir kadınla erkeğin arasında yaşanabilecek bağımlılık düzeyinde bir ilişkinin bağımlı olan üzerinde yapacağı olumsuz etkileri anlatmaktadır. “Alın Yazısı” nda yazar, bir kadının sevgisini; daha çok sahip olmak, kendisine ait olmak koşuluyla yaşayan oyun baş kişisi Mualla örneğiyle anlatmaktadır. Çok sevdiği ve kıskandığı süre içinde sevgisini yönelttiği kocasına olduğu gibi torununa da aynı ölçüsüz sevgisini sunmuştur. Kocasının sorumsuzluğu gibi torunu da ailenin diğer bireylerine karşı saygısız ve şımarık bir çocuğa dönüşmüştür, Mualla ise bunu yadırgamamaktadır. Sevdiği insanın değer yargıları onu ilgilendirmemekte yalnızca kendisine ait olmasıyla yetinmektedir. Oyunun sonunda Mualla aklıyla kabul ettiği bağımlılığının kendisini sürüklediği yoksullaşmış ve yalnızlaşmış konuma teslim olmaktan kaçamayacak ve bu kabullendiği çaresizliğini “alın yazısı” olarak tanımlayacaktır.
Yazar, tiyatro oyunlarımızda örneği pek görülmeyen bir oyun kişisi yaratarak yeteneğini sergilemiştir. Baş oyun kişisi sevgisini tutkuya dönüştüren sosyetik bir hanım olan Mualla’dır. N.S.Örik’in, Mualla’yı tariflerken “Kıskanmak” romanında olduğu gibi kadın karakterler yaratmak hususunda yazarlık yeteneğinin güzel bir örneğini daha verdiği görülüyor. Mualla tutkusuna yenik düşmekten kurtulamayan bir kadındır ve hemen her sahnede merak ögesini tetikleyen değişimlerle sürprizler yaparak yer almaktadır oyun içinde.
Mualla’nın çevresine yerleştirdiği oyun kişilerinin de hepsi ayrıntılı işlenmiş, inandırıcı karakterlerdir. Saf temiz, sezgileri güçlü kızı Sevim, olgun hoşgörülü vakur abla Hadiye, sorumsuz, güvenilmez, servet avcısı koca Cezmi, özgüveni yeterince gelişmemiş oğul Şefik . Bu karakterler de sözlerinde, davranışlarında ve parantez içinde belirtilen düşüncelerinde, aksiyonun içinde tutarlı şekilde yerlerini alan rol kişileridir. Yazar, Mualla’nın aklına, ailesine karşı sorumluluğuna egemen olan tutkusuyla baş etmeye çalışırkenki iç çatışmalarını repliklerinden çok davranışlarına yansıtarak vermiştir.
Oyunun dramatik aksiyonu ilgiyle izlenecek bir canlılıkla, sürpriz gelişmelerle yürümektedir. “Alın Yazısı” 1950 ‘lerde İstanbul’un sosyal ortamından öznel bir ilişkiyi tanımlamaktadır. Yazarın bu sosyal çevreyi iyi tanıdığı ve kişileri bu tanışıklıkla böylesine başarılı yarattığını düşünüyorum. Çevre düzenlemesindeki titizlik de önemlidir.
Bu oyunun ayrıca büyük önemi Türk Tiyatrosu’nun en yetenekli ve saygın kadın oyuncularından biri olan Macide Tanır tarafından 1951 yılında oynanmış olmasıdır.
“Alın Yazısı” günümüz tiyatro anlayışı uyarınca iki perdeye indirilerek, budamayla yeterli uzunluğa getirilerek ve dönem özelliklerinin dekor,kostüm,müzik gibi sahne etmenleriyle estetik açıdan zenginleştirilerek oynandığında seyirciye ilginç gelecektir kuşkusuzdur.
Bu tanıtım yazısı Gülşen Karakadıoğlu tarafından hazırlanmıştır.
Yazar : Nahit Sırrı Örik
Tür : Dram
Bölüm : 5 Perde (2 perde olabilir)
Oyuncu adedi: 3 erkek – 8 kadın
Sahnelendiği Tiyatrolar
Ankara Devlet Tiyatrosu (1951-1952)