Alfa Yayınları, Refi Cevat Ulunay’ın “Sayılı Fırtınalar” ve “Eski İstanbul Yosmaları” adlı kitaplarını yayımladı.
SAYILI FIRTINALAR
Edebiyatımızda, İstanbul kabadayılığını ak kâğıt üzerinde Refi Cevad Ulunay kadar canlandırabilecek kişioğlu pek azdır doğrusu. Ona göre kabadayılar, külhanbeylerin aksine bir nevi “şehir şövalyesi”dir:
”Bu adamlar kendi terbiyelerine göre, âdetleri ve ülfetleri ile koydukları kaidelere riayete mecburdurlar. Zayıfı, bilhassa ırz ehlini himaye ederler, çizdikleri yoldan ayrılmamaya dikkat ederler. Çünkü muhitlerinin onlara verdiği bazı hakları ayaklar altına alırlarsa şöhretlerini kaybedeceklerinden korkarlar. Onlar beydir, efendidir, ağadır. Birbirlerine hürmet ederler, bu hürmete layık olmaya dikkat ederler, kendilerine “külhanbey” denilmesinden ödleri kopar. Çoğu cahildir, fakat terbiyeli adamlardır, büyüklerin muhitinde bulundukları zaman kendilerine söz düşmezse ağızlarını açmazlar Neşeli adamlardır, zevk ehlidirler, kılık kıyafet itibarıyla da –bazılarının tasavvur ettikleri gibi– sıfır kalıp fes, camadanvari yelek, sakız kuşağı, kıvrık paçası mor kadifeli bol pantolon, yumurta ökçe pabuç, boyun tarafı büzmeli siyah mintan giymezler, herkes gibi giyinirler, hatta iyi terzilerden giyinirler, fakat ekseriya pardösüsüz gezmezler. Çünkü koltuk altında saldırma taşırlar. Bunu da bir çalım vesilesi yapmazlar.
Çoğu ehli sanattır, içlerinde kaleme devam edenler de vardır. Hiçbiri mesleklerinde sivrilmek iddiasında değildir. Kendilerine verilen vazifeyi saat gibi yaparlar, bunun haricine de pek çıkmazlar, çünkü fazlasını öğrenmeye vakit bulamamışlardır.”
Sayılı Fırtınalar’ı okumakla, İstanbul kabadayılığının ve gece âlemlerinin en derin noktaları yanında, İstanbul argosu hakkında da teferruatlı bilgi sahibi olacaksınız.
ESKİ İSTANBUL YOSMALARI
1950-’60’lı yılların efsane kalemlerinden Refi’ Cevad Ulunay’ın Eski İstanbul Yosmaları başlıklı eseri, 19. yüzyılın kıvılcımlı gece âlemlerine projektör tutuyor âdeta… Bakın, kendisi eseriyle ilgili olarak ne diyor:
“Yaşanmayan hayat yaşatılamaz… Mazinin yosmalarına dair yazdığım hatıralarda rivayet tarikiyle (yoluyla) gelenler olduğu gibi, belki yakından tanıdıklarım da olmuştur. Okuyuculardan, nasılsa hâlâ yaşayan ne pimpon zampara dostlarım var ki, onlara açtığım bu tarih sahifelerini okuduktan sonra bana rastladıkları zaman, gözlerinde -ama yalnız gözlerinde- uyanan bir neşenin hazzı ile koluma girerek, bir sır tevdi eder gibi kulağıma, ‘Ah azizim, ben de Rana’yı tanıdım… Ne kadındı o!’ diyenler oldu. O halde, eğer şimdi küllenen bu aşk hatıralarının mangalını kalemimle karıştırırken bir günah işliyorsam, hepimiz cürüm (suç) ortağı oluyoruz. Ben yazdığım siz de okuduğunuz için…”
Sevgili okur, kitabın sayfalarını çevirdikçe, vaktizamanında bu “ince” işler -zamanın ruhuna özgü kaideleriyle- zarifane bir şekilde yaşanmaktaymış, diyeceksiniz: Refi’ Cevad’ın güçlü kalemi bunun garantisidir.
27 Ekim 2017