Nehir

 

12 Eylül askeri darbesinin bir kaç yıl sonrasında iki kadının İstanbul’da kesişen yolları… Yakın tarihimizde yaşananlar, bu iki kadının dostlukları çerçevesinde anlatılıyor. Ankara’dan İstanbul’a geçici bir iş için giden Kadın, Nehir isimli bir genç kızın evinin bir odasını bir süreliğine kiralar. Aralarında yaşça olduğu kadar yaşam biçimleri açıcından da kültürel anlamda da farklılıklar vardır. Nehir isimli ev sahibi olan genç kızın siyasal bilincinin hayli güçlü olduğu, yaşamı değerlendirirken önceliğinin bu bakış açısı olduğu anlaşılır. Şili’de öldürülen Allende’den söz etmekte, işkenceyle öldürülen Victor Hara’nın, Portekiz’li Amalia Rodrigez ve Şili’li İnti İlimani’nin müziklerini dinlemekte onların yaşam öykülerini dile getirmektedir. Nehir’in bir özel ilişkisi vardır ve evi paylaştığı Kadın’a o geldiğinde evde olmamasını rica eder. Kadın gelecek kişi hakkında soru sormaz , perdelerin sürekli kapalı kalmasından hoşlanmaz Nehir ise perdeleri sürekli kapalı tutmak istemektedir. Nehir’in erkek arkadaşının aslında evli olduğu, İstanbul’a geldiğinde de Nehir’e fazla zaman ayıramadığı anlaşılır. Kadın ve Nehir arasında giderek bir dostluk gelişir, aslında Kadın’da İnti İlimani’den Allende’den haberdardır, Nehir için bu sürpriz Kadın’a duyduğu sevgiyi ve güveni daha da pekiştirir. Aslında yıllar önce yaşadığı uzun tutukluluk ve hapishane süreci sonunda hem fiziki hem de psikolojik rahatsızlıklar sahibi olmuştur. Kadın’ın yaşadığı bir sıkıntı sonrası yaşadığı migren krizini çözmeye yardım ederken Nehir’in Kadın’la Ankara’da DAL denilen sorgulama merkezinde aynı zamanda kaldıkları ve sorgulandıkları ortaya çıkar. Gözlerinin bağının çözüldüğü sırada birbirlerini görmüşlerdir ama özellikle Nehir’in perişan hali ve yeni yaşamında değiştirdiği saç rengi ve biçimi nedeniyle birbirlerini tanıyamamışlardır. Nehir’in takip edildiğine ilişkin paranoyak takıntısı gerçeğe dönüşüp polis evin kapısını kırıp içeri daldığında Kadın çalan telefona yanıt verirken aslında Nehir’in sevgilisinin kendisinin ayrı yaşadığı kocası olduğu anlaşılır, Kadın Nehir’i o kadar sevmiştir ki “bırak şimdi seni beni” der.” Onu götürdüler ve ben hiçbir şey yapamadım”

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye’de izleri hala silinemeyen antidemokratik -faşizan uygulamalarla büyük bir yıkıma neden olmuştur. Yalnızca siyasal tercihleri nedeniyle değil eğitimli, demokrat olmak üzere genel olarak genç ve aydın insanlar üzerine şaşılası bir şiddetle gidilmiş, toplum korkuyla susturulmaya çalışılmış ve bu büyük ölçüde başarılmıştır. Askeri cuntanın bütün kamu kurumlarına yerleştirdiği asker görevlilerin başlıca amacı kurumları çalıştırmak değil “kadro temizliği” yapmak olmuştur. İşlerine son verilen kişilerin yerine gerici, dini örgütlenmelerin, tarikatların kadroları yerleştirilmiştir. 12 Eylül askeri cunta yönetimi ve ardından gelen sivil ama asker vesayetindeki yönetimler özellikle aydın üniversite öğretim kadrolarını, kültür sanat dünyasının demokrat insanlarını, DİSK başta olmak üzere işçi sendikalarını, siyasi partileri ve basının gerçek kalemlerini kapatma, işten atma, hapse gönderme ve uzun işkenceli sorgulama yöntemleriyle ağır bir toplumsal travmaya neden olmuştur.

Yasal düzenlemelerle uygulamalar korunmaya çalışılmış, insanlar yasal haklarını kullanamamışlardır. Bu nedenle darbeden ancak yıllar sonra işlerinden atılan yani ekonomik açıdan da cezalandırılan insanlar haklarına kavuşabilmişlerdir. Ancak çok sayıda kişi ölmüş, sakat kalmış, ağır hapishane koşullarında hastalık sahibi olmuşlardır.

Askeri Cunta’nın uyguladığı baskı ve şiddeti bazı rakamlarla belirtmek sanırım yaşanan gerçeği anlatacaktır. 12 Eylül 1980 den sonraki oluşturulan demokratik seçimler sonrasında da süren 20 yıl içinde; 650.000 kişi gözaltına alındı, 1.683.000 kişi fişlendi, 210.000 dava açıldı, 52.000 tutuklu-hükümlü oldu. Yaygın bir şekilde çekincesizce gündüz saatlerinde bile gözleri bağlanıp arabalara yatırılarak gözaltına alınan kişiler DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) isimli asker, polis ve istihbarat elemanlarından kurulan bir işkence merkezine götürülerek işkence gördü. Buralarda 90 güne dek sürelerle yapılan işkencelerde 419 kişi öldü. Sakat kalanlar halen yaşamın içinde görülebilmektedir. Ayrıca, kaçarken, açlık grevinde, intihar ederek ya da doğal olarak öldüğü söylenenler 231 kişidir. . İdam cezası istenenler 6.270 kişi için, idam cezası verilen 549 kişi, infaz edilen 50 (birisi yaşı büyütülerek asılan 17 yaşında bir genç) dir. 388 .000 Kişinin pasaportu elinden alındı, 14.000 kişi vatandaşlıktan atıldı. Özellikle sivil yaşama geçilen 1900 yılından sonra hızla artarak 1.901 kişi de faili meçhul cinayete kurban gitti. Bu kayıpların yakınları “Cumartesi Anneleri” ismiyle örgütlenerek İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nin önünde Cumartesi günleri toplanarak kayıp yakınlarının fotoğraflarıyla gösteri yaptılar. 700 den fazla kez toplanan, güvenlik güçlerinin baskısına aydın, sanatçı ve siyasilerin desteğine karşın bilgi edinilen, mezarı gösterilen bir kayıp olmadı.

Felsefe, kültür-sanat gibi kitaplar bile ekranlarda suç aleti olarak teşhir edildi. Cunta tonlarla kitabı yaktı, depoladı. Yasaklanan yüzbinlerce kitabın kendi sahipleri tarafından saklanmasına ve hatta yakılmasına neden oldu. Günlük gazeteler kapatıldı, karartıldı, bine yakın yayın ve çok sayıda film yasaklandı.

Sivil hayata geçilince işkence mağduru 9.997 kişi, dava açarak işkencecilerin yargılanması için uğraş verdi ancak bunların çok azı kazanıldı. Örneğin dava sonucu 544 görevlinin işkenceci oldukları kesinleşmiştir. Oysa saptanan ve kamuoyuna işkenceci olduğu duyurulan kimi polisler sonra terfi ettirildi Emniyet Müdürü, Vali, Bakan Danışmanı gibi görevlere getirilmeye devam edildi. Basında yer almasına karşın (oyunda da sözü geçtiği gibi) iktidarlar tarafından korundular.

Bu somut gerçeklik sonraki yıllarda toplumların düşünce üretme, özgürce ifade etme, siyasal görüş edinme ve belirtme, örgütlenme gibi demokratik konularda büyük bir baskı yaşamasına ve otokontrolle yaşamasına neden oldu. Bunun yanında çok büyük bir kitlede psikolojik izler kaldı, insanların bu anlamda hemen hiç destek bulma şansı olmadı.
Bu oyun o yıllarda Devlet Tiyatroları’nda Başdramaturg olarak çalışan yazarın da yaşadığı günlere tanıklık etmek adına yazılmıştır. İletisi ise, bu büyük insanlık suçu işkenceye karşın insanların; sevgi-dostluk-dayanışma içinde olabilmeleridir.

Özellikle kadınların (aynı erkekle ilişkili) özel konumlarına bakmaksızın birbirlerine daha insanca yaklaşacaklarına ilişkin bir umudu paylaşmak istemektedir..

Nehir oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu’nda 2013 te Oda Tiyatrosu’nda Vacide Kılan tarafından sahnelenmiş takip eden 6 sezonda 400 kez oynanmış, oyunculardan birinin hamileliği nedeniyle kalkmıştır. Birçok özel topluluk tarafından da sahnelenmiş, Sanat Kurumu’ndan ve en iyi oyun ödülleri almıştır.

“Gülsen Karakadıoğlu Nehir’de, işkence sorununu insancıl bir içtenlikle işliyor. Aslında aralarında bir ‘kuşku uçurumu’ olan iki kadının ikisi de yaralı. Aralarındaki uçurumun, oyun süresince duygusal ve insancıl sıcaklıkla kapandığını duyumsuyoruz. Böylesine çetin bir çekişmeyi, insancıllığını yitirmeden işlemek ve seyirciye ulaştırmak gerçek bir basan.” – -Atilla Sav (Sahneden Dergisi)

“İnsana insanca dokunmak. Devletin bireyde, erkeğin kadında açtığı yaraların, insanca bir davranışla onarılmasıdır söz konusu olan. Oyunun iyimserliğe dönen yüzü buradadır” – Ayşegül Yüksel (Cumhuriyet Gazetesi)

Nehir, Türkiye’nin demokrasi tarihinde, yeni bir “kırılma noktasına” tanıklık ettiğimiz şu günlerde tutunmamız gereken dostları ve daha da önemlisi tutunmamız gereken değerleri hatırlatan yerinde bir seçim diye düşünüyor ve hepinize oyunu izlemenizi öneriyorum. – Filiz Elmas

“Türkiye, Darbelerle yüzleşemedi. 1980 darbesinin insan üzerinde yaşattığı korku, sindirme ve tahribatları konu alan bu oyunun özellikle son dakikaları müthiş etkileyici ve duygusal anlardan oluşuyor.” – Meriç Ürer (Yurt Gazetesi)

“İnsanlığın işkence ile sınavı.Nehir, o dönemin insanlarda yarattığı korku dolu ortamı ve hissedilen çaresizliği, iki kadının gözünden sahneye taşıyor.” – Selda Güneysu (Cumhuriyet Pazar Eki)

 

Sahnelendiği Tiyatrolar

Devlet Tiyatroları, Ankara (2012-2013)

 

 

Yapıt Hakkında

Gülşen Karakadıoğlu

Yazar : Gülşen Karakadıoğlu

Bölüm : Tek Perde (55 dk)

Oyuncu Bilgisi : 2 K

Oyun Arşivi Kategorisine Geri Dön