Peki Viyolonseli Ne Yapalım?
Bir bekleme salonunda; Gazeteli Adam, Tül Şapkalı Kadın, Bastonlu Yaşlı Adam. Bir köşedeyse Viyolonselli Adam enstrümanını durmaksızın çalıyor. Diğerleri başta dinleyip beğeniyorlar ancak çabucak, takıntılı ve tekrar eden melodi onları deli ediyor. Her biri, sırayla, durması için onu ikna etmeye çalışıyor; en azından birkaç dakika, birkaç saniyeliğine… Ancak Viyolonselli Adam onları görmüyor, onlara cevap vermiyor. Çalıyor, giderek daha da tehditkâr, hepsine karşı tek… Diğerleri bu beklenmedik müzikal saldırıya karşı organize olmak durumundadır… Kendisi kovulacak ancak enstrüman kalacaktır. Şimdi de dışarıda giderek daha sert vuran, takıntılı ve tekrar eden yağmurun gürültüsüdür onları gıcık eden. O zaman da bezmiş şekilde merak ederler: “Peki viyolonseli ne yapalım?”
Üç karakter oturmaktadır, bekliyorlar… kimi… neyi… zamanın dışında, bakışlardan uzak olup halbuki her biri komşusunun bakışıyla yüzleştiği bir yerde, gizli oturumda, yüz yüze. Dışarıda yağmur yağıyor. Salonun bir köşesinde, viyolonselli adam enstrümanını çalıyor. Hiçbir şey onu durdurmuyor. Müzik, alanı istila ediyor. Ufak ufak durum rahatsız edici olmaya başlıyor: üç kişinin anlamadığı ve artık duymak istemediği bu müziği hiçbir şey durduramıyor. Viyolonselist de onlara hiç aldırış etmiyor… Nasıl tepki gösterecekler? Bu kontrol edilemeyen zalimliğe karşı aniden aptal bir insani taşkınlığa tanıklık ediyoruz. İşte bu absürt biçimden de komik olaylar meydana geliyor. Karakterlerin adiliği, onların hassasiyeti ve aptallığı güldürüyor. Onlar çoğu insanın birer sembolüdür.
Peki bu oyun ne ifade ediyor?
Bir cümleyle cevap vermek oyunu boğardı.
Ama bunun “Açıklama” olmayacağını ve her açıklamanın da yalnızca bütünün kısmi bir parçası olduğunu söylemek için de gayret ederek yine de sürekli olarak bir açıklama yapmaya çalışılmalıdır. Bu bir oyun, diye de eklerdi Brook, bir antlaşma değil…
Şüphesiz bu oyun; beklemeyi, beklemenin koşullarını, harekete geçmenin zorluğunu, hayatını çarçur eden insanı, bir canavarla birlikte oturmanın sonuçlarını, totaliter güçlerin bireylerin günlük davranışları üzerindeki etkisini, sağduyuyu, başkasından korkmayı, totaliter güçlerin bireylerin karanlık davranışları üzerindeki etkisi ve onların hayallerini, namussuz cesur insanları, sanatı, sanatçıların yerini, alçalmış, kalakalmış, faydasız, neredeyse ölü ancak neredeyse canlı olmanın mutluluğundan deliren insanı, durduklarında iyi olan şeyleri, basit iyimserliği, bulaşıcı kötümserliği, boğulan bu insanları ve nadiren tekrar yüzeye çıktıklarında imdat diye bağırarak zamanlarını ziyan etmeyip de basitçe “hayat güzel ya” diyenleri ele alıyor…
Anı daha güçlü yaşayabiliriz.
Visniec’in eserinde; absürdün, fantastiğin mantığını, diğer Doğu Avrupa yazarlarında da bulunan Kafka’nın ve Beckett’in (Godot’yu Beklerken) etkilerini buluyoruz. Nevi şahsına münhasır bir mizahla toplumumuz üzerine eleştirel bir bakış yöneltiyor ve sosyal bir varlık olan insanın maruz kaldığı kendi gerçekliğine dair düşünmeye sevk ediyor. Tiyatrosu aynı zamanda toplumumuzun her gün şekil değiştiren, bir dev aynasıdır. Bu oyunun zenginliği; sanatın toplumdaki yeri kadar, yabancının, garip olanın, sömürülmeyen gibi temel konuları işlemesidir. Mizahın şiire ve vahşiliğe karıştığı Visniec’e has bir dünyanın arasından…
Yapıt Hakkında
Çevirmen : Burak Üzen
Tür : İronik Alegori – Absürt Komedi
Bölüm : Tek perde
Oyuncu Bilgisi : 3 E – 1 K
Yeni Yabancı Oyunlar / Türkçe Kategorisine Geri Dön