Tablo

 

Yoksul bir ressam, tablosunu satabilmek için bir iş adamının evine gelir. İş adamı yani Koca Adam, hasta ablası Alice’le birlikte yaşamaktadır. Ev ve büro olarak kullanılan bu mekanda sadece büyük bir büro masası vardır ve Koca Adam çok mutsuzdur. Hayatında güzel ve anlayışlı bir kadın olsun istemiş ama başaramamıştır. Alice de çirkindir ve etrafında baktığında içini açacak güzel bir şey yoktur. Güzelliğe hasret kalmış olan Koca Adam bir tablo alıp duvarına asarak bu ihtiyacını gidermek ister. Ancak para vermeye niyeti yoktur. Ressam’la tablosu üstüne uzun süren pazarlığın sonunda Koca Adam para vermek şöyle dursun, onu borçlu bile çıkarır. Alice kardeşinin güzellik takıntısından ve bir tabloyla ilgilenmesinden hiç memnun değildir. Bir noktadan sonra iyice agresifleşir ve kardeşine etmediğini bırakmaz. Koca Adam da eline aldığı silahla hem onu, hem evlerine ısınabilmek için gelen Komşu Kadın’ı, hem de Ressam’ı vurur. Tüm mekan da dahil olmak üzere herkes masallardaki güzellik klişelerine, prens ve prenseslere dönüşür. Bir tek dönüşmeyen ve çirkin kalan, kurbağa gözlü Koca Adam’dır.

Çevirmenin notları :

1954 yılında yazılan “Tablo”, Ionesco’nun bugüne kadar Türkçeye hiç çevrilmemiş bir oyunu. Bilindiği üzere Eugene Ionesco tiyatro tarihinin yapıtaşlarından biri ve absürd tiyatronun önemli temsilcisi. Üslup olarak kendime yakın bulduğum için, dilimize çevrilmemiş bir oyununun olmasını istemedim. İlk bakışta oyunun, bir sanatçının cahil ve kaba bir tüccar tarafından nasıl sömürüldüğünü anlattığı ya da kapitalist düzende sanatçı paranın kuklası mıdır gibi sorular sorduğu söylenebilir. Sanat ve alıcısı, sanatçı ve sanatsever arasındaki ilişkinin hicvi yapılıyor denebilir. Ancak oyunda bundan daha fazlası var. Sözde sanatsever, zorla güzellik peşinde olan Koca Adam, sorunlarına hayal dünyasında çözüm buluyor. Hayatındaki eksiklikleri, sihir yardımıyla tamamlamaya çalışıyor. Koca Adam bencil kapitalist bireyin, Ressam ise egosantrik olmayan, mütevazı sanatçının karikatürü. Hayal dünyasında o derece ileri gidiliyor ki oyun budalalığın komedisi haline geliyor.

Oyunun ilk kez bir patafizik dergisinde yayınlanması da bir tesadüf değil. Hayali çözümler bilimi ya da felsefesi olarak tarif edilen patafizik kavramı Alfred Jarry’ye ait. Gerçekçi tiyatroya, burjuva tiyatrosuna başkaldıran Jarry, bilindiği gibi Ionesco’yu da etkilemiş öncü bir yazar. Meşhur oyunu “Kral Übü” de çizdiği karikatür tip Übü ile “Tablo” daki Koca Adam arasında birçok benzerlik bulmak mümkün. Alfred Jarry “Patafizikçi Doktor Faustroll’un Davranış ve Görüşleri” adlı kitabında modern bilimin eleştirisini, hicvini yapıyor ve deneysel bir dil kullanıyor. Patafiziksel süreç gerçeküstü ve absürd bir yolculuk. Çünkü hayal dünyasının gerçekliği sorgulanmaz, orada her şey olabilir. Diğer yandan patafiziksel süreç için, yaşadıklarımızın olağanüstü yanlarını keşfetme yolculuğu da diyebiliriz. “Tablo” daki Koca Adam da adeta bir masal dünyası yaratıyor kendi elleriyle. Sihirli değneği, başka bir deyişle büyülü nesnesi de bir tabanca. Onun yardımıyla her şeyi istediği şekle dönüştürüyor. Aklınca yaşadığı mekanı güzelleştiriyor, estetik katıyor. Çok da eğleniyor bunu yaparken. Ama bence oyun şunları da soruyor seyirciye: Hayali çözümler ne kadar eğlendirici olabilir? İnsan sorularına hayalinde cevap ararken, kantarın topuzunu kaçırabilir mi? Eğlenirken trajik bir noktaya gelebilir mi? “Tablo” da bir noktadan sonra her şey birbirine benzemeye başlıyor. Güzellik klişeleri türüyor ortalıkta. Prensler, prensesler… Bir absürd tiyatro örneği olan “Tablo”, trajik ile komiğin bıçak sırtında birleştiği sert bir komedi kanımızca. Oyunun kahramanı Koca Adam finalde dönüşüme, metamorfoza uğramadan kalan tek kişi. Bu da onu yeterince trajikomik yapıyor zaten. Ionesco “komik ancak biraz endişe veriyorsa komiktir” diyor. Evet “Tablo” endişe veren bir komedi.

Ayrıca “Tablo”, adına yakışır bir şekilde, görsel imajlar üstüne kurulu bir oyun. Oyunun ana türü fars olmakla birlikte, içinde ince ayar burlesk temalarına rastlanıyor. İnce ayardan kastımız; oyunun günümüz Amerikanvari burlesk tavrını değil, 1950’lerin Fransa’sının zarafetini taşıması. Gösterişli, grotesk, şaşalı ve komik figürler; burleskin imaj dünyasının vazgeçilmezleri. Oyuncunun duruşlarında, mimiklerinde, kostümünde, aksesuarlarda ve elbette genel tasarım anlayışında fars ve burleskin ilkeleri işlemeli. Diğer yandan hızlı diyalog yapısı ve atışmalı söz komiğinin yanı sıra hareketlerde de kukla, sirk ve clown üsluplarından yararlanılmalı. Yazarın da üstünde ısrarla durduğu gibi, “abartı” bu oyunun önemli bir özelliği. Görsellikte de abartıdan yana yazar ve oyunu karşıtlıklar üstüne kurmuş. Örneğin Koca Adam iri, şişman, kodaman kılıklı, kaba ve kurnaz geçinen bir adam. Ressam ise tam tersi küçük, zayıf, perişan, çelimsiz, kibar ve budala. Oyunun leitmotifi olan tuvalinin boyutları ise devasa. Bu tablonun bana Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in tablosuymuş hissini verdiğini söyleyebilirim. O kocaman, gösterişli ve bir nebze de komik perukasıyla…

Ionesco bu oyunuyla ilgili olarak, şaka yollu gençlik kürleri ve estetik ameliyatlardan bahsediyor. Sözlerinin ciddiye alınıp tartışılmasını eleştiriyor ama bence günümüzdeki güzellik anlayışına dair çok şey var oyunda. İnsanın aklına tek tip güzellik ve bu uğurda yapılan estetik müdahaleler gelmiyor değil. Sanki Ionesco bu oyunla “zorla güzellik olur mu” diye sorar gibi. Ya da bugünden bakınca böyle yorumlamamak elde değil. Zira Koca Adam’ın hayal dünyasında yarattığı her şeyde bir zorlama söz konusu. Ama oyunda sorulan asıl soru şu: Hayal dünyasına yaptığımız yolculuklar bize ne öğretiyor? Kendi gerçeğimizle yüzleşebiliyor muyuz? Neleri kaybediyor ve neleri kazanıyoruz? Ve bunların farkında mıyız?

 

 

 

Yapıt Hakkında

Eugène Ionesco

Yazar : Eugène Ionesco

Servet Aybar

Çevirmen : Servet Aybar

Tür : Komedi/Fars

Bölüm : Tek perde

Oyuncu Bilgisi : 2 E – 2 K

Yeni Yabancı Oyunlar / Türkçe Kategorisine Geri Dön