Rüzgârım Ben

 

Rüzgâr esiyor. Denizde öylesine bir hareket var ki. Geri dönmek, kıyıya dönmek gerek. Ama rotayı takip ediyor. Rüzgârda öyle bir devinim var ki. Gök kara. Kendini öylesine ağır hissediyor ki. Ve deniz de o kadar hafif ki. Dalgalar çok yüksek. Ve aniden kayboluyor. Yalnızca sesi hâlâ havada yüzüyor. İki kahraman yelken açarak küçük bir koya demirler ve sohbet ederler. Kaygılarını, sevinçlerini, yaşam zorluklarını anlatmak için bazen kelimeler yetersiz kalıyor. Deniz, o hep orada. Sessizliğin limanı olan manzara, bir çağrı gibi geliyor. Son yolculuk, son yemek, belki de bir gizem... Biri için, hayat artık size uymuyorsa nasıl yaşanır? Diğeri için, onsuz artık nasıl yaşanır? Her şey tükendi, acı yok oldu. Sessizlik, kendinden daha büyük şeyleri ortaya çıkarıyor; dünyada olmanın gerçeklerini ve gizemlerini. Dostluk her şeye direniyor; dünyanın saçmalığına, ölüme ve rüzgâra. Aralarında, sessizlikler de kelimeler kadar ağır. Sessizlikler, söylenmesi gerekeni söylüyor, daha fazlasını değil. Sözleri manzaranın yoğunluğuna sahip. Aralarındaki mesafe çok büyük ve dostluklarına rağmen asla kapatılamıyor. Yaşam ve ölüm arasındaki sembolik boşlukları aşma, seküler bir kutsallık biçimi icat etme olasılığını ortaya çıkarıyor.

İki karakter arasındaki ilişkiyi kesin bir şekilde kurmamaya özen gösteren Rüzgârım ben, bizi yaşam ve ölüm arasında felsefi bir yolculuğa çıkarıyor. Büyük varoluşsal sorgulamalarla hayatın yavan gerçekleri arasında gidip gelen oyun, bazen bizi büyük bir incelikle güldürmeyi başarıyor. İzleyicilerin kendilerini hikâyenin içine yansıtmalarına ve herkesi ilgilendiren bir temayla kendi ilişkilerini bir şekilde kurmalarına olanak tanıyor. Oyun, her bir bireyin kederini yankılarken, aynı zamanda büyük ölçüde neşeli ve canlı bir yaşam kutlamasıdır.

Rüzgârım ben, Jon Fosse’nin başyapıtıdır. Burada tiyatro her şeyden önce bir deneyim ve bizde ince ve beklenmedik duyusal ve zihinsel hareketleri kışkırtıyor. Varoluşun dalgalanması, dünyada olmanın belirsizliği, onun tiyatrosunun kalbinde yer alıyor.

Burada söz konusu yalnızlık, dünyadan nefret etmek ama aynı zamanda insan sevgisiyle de ilgili. Jon Fosse’nin tiyatrosu hem açıklamayı hem de metafiziği reddeder; şimdiki zamanın belirsizliği içindedir. Fosse’nin diğer eserlerinin çoğunda olduğu gibi, dil son derece sadedir. Söylenmeyenler en az ne söylendiği kadar önemlidir.
 

Yapıt Hakkında

Yazar : Jon Fosse

Çevirmen : Burak Üzen

Tür : Varoluşsal ve Şiirsel Dram

Bölüm : Tek Perde

Oyuncu Bilgisi : 1 K - 1 E veya 2 E veya 2 K

Yeni Yabancı Oyunlar / Türkçe Kategorisine Geri Dön