Domuzlar Katedrali

 

Domuzlar Katedrali dramatik bir şiirdir. Ülkesinin otoriter yönetimi yüzünden altı aydır tutsak bir şairin sesinin ortaya serildiği uzun bir cümledir. Sevgilisiyle bir iletişimden yararlanır; silahların senfonisi ve korkunç bir ceset hasadıyla parçalanan şehrinin karanlık haritasının ardından uzun bir isyan çığlığı atmak için.

Haiti’deki bir hapishaneden bir ses yükseliyor. Uzun tek bir cümlede, ülkenin başına gelen felaketlerin üstüne basıyor: yoksulluk, açlık, doğal afetler, yozlaşmış yönetim, ikiyüzlü kilise. Bu bir çığlık. Sefaletin ve politik şiddetin estetikleştirilmesini aramayan dramatik bir şiir. Çünkü şair bunları Port-au-Prince’teki zindanının derinliklerinden yaşıyor. Tutsak edilmiş sözü; ayaklar altına alındığı, engellendiği, saklandığı için daha da çok yankılanıyor. Sözlü anlatımı ve ritmiyle son derece tiyatral, aynı güçlü bir koro gibi, uzun soluklu biri için âdeta bir şiir partisyonu.

Jean D’Amérique bu çığlığı; Federico García Lorca, Aslı Erdoğan, Nâzım Hikmet gibi, dünün ve bugünün diğer tutsak şair dostlarına da yankılatıyor. Fiilinin gücü, Jean Genet’nin altüst oluşuna ve Aimé Césaire’in gidişine katılıyor. Tüm dikili duvarları tuzla buz etmek için yüksek sesle okumalık bir şiir.

“Domuzlar Katedrali’ni, La Saline’de gerçekleşen devlet katliamının ertesi günü yazmaya başladım. Bazı yazarlar yazarken « sahne » kafalarındadır, oysaki ben o an bir hayatın oyuncusuydum ya da daha çok bir ölümün. Tiyatronun kendinden daha yakıcı ve kâtip olmak için çileyi denedim. Titreyen ellerle not alıyordum. Her sözcük bir sınavdı; kâh klavyenin gürültüsüyle duraklara ayrılan, kâh bu şehrin gecelerine şekil veren mermilerin sesiyle aksayan. Ayrıca, mevcut iktidara karşı uzun bir halk hareketinin de eşiğindeydik. Sokaklar her gün öfkeli insanlarla dolup taşıyordu ve ben de onların arasındaydım. Bu havaya kaldırılmış yumrukların valsi her seferinde bir ölü ve yaralı kokteyli ile sona ererdi. Ve o zaman, ben de her seferinde havadaki bu yönetimin ve onun polisinin diktatörlük tadını alırdım. Nefes alabilmek için tükürmem gerekiyordu ve işte o zaman hakiki bir ivedilikle cümleleri makaslamaya başladım. İçimdeki şair, donuk yaralı kalabalığın arasına inerek bir fener tutmayı denedi. Her zaman dayanmama yardımcı olan kelimelerin gücüyle yeniden ilişki kurmak istedim. Çünkü çocukluğumdan beri kentsel ortamda çok fazla şiddet gördüm ve yaşadım. Ve sadece yazma alıştırmasına başladığımda nefes almaya başladım. Bu paramparça şehrin önce bir portresini yapmak istedim. Ve bir dizi şey geldi bana: General Güneş’in gölgesi Jacques Stephen Alexis, diktatörlük tarafından yok edilen muazzam yazar. Ya da kalemini otoriter bir yönetime karşı kullandığı için hapse giren Aslı Erdoğan’ın benim için çok kıymetli olan Taş Bina romanı gibi – biraz da atası Nâzım Hikmet gibi. Ve karanlık bir sokağın dönemecinde hareketsiz bedenlerle karşılaştığım daha birçok isimsiz. Kendimi şiirle suçlanan tüm bu insanların bedenine kaptırdım. Böylelikle benim karakterim de, şiddetle ezilmiş şehrinin hikâyesinin ötesinde, baskıya karşı / baskı tarafından kurulu bir kelime iddiasını taşıyor. Bir nefes, bir ışık bulabilmek için sözcükleri çınlatıyor. Bu da kuşkusuz benim izlediğim tiyatral yaklaşımla bağlantılı bir bakış açısı: şiirsel sözleri varoluşun ilk silahı olan karakterler yaratmak.” – Jean D’Amérique.

 

 

 

 

Yapıt Hakkında

Jean D'Amérique

Yazar : Jean D'Amérique

Burak Üzen

Çevirmen : Burak Üzen

Tür : Dram/Şiirsel Monolog

Bölüm : Tek bölüm/yaklaşık 45 dakika

Oyuncu Bilgisi : 1 E

Yeni Yabancı Oyunlar / Türkçe Kategorisine Geri Dön