İnsan – “Nereden Gelip Nereye Gidiyor?” – “HAKİKATTEN BİR BAHİS”

Bu eser, Denizli’nin Bekilli ilçesinin Deşdemir köyünden Molla İbrahimoğlu Mehmed Emîn Efendi tarafından 1919-1924 yılları arasında “Hakîkatten Bir Bahis veya Teşrîh-i Hak” adıyla kaleme alınmıştır. Biz bu eseri içeriğine uygun olarak “Nereden Gelip Nereye Gidiyor İNSAN” başlığıyla yayınlamanın daha doğru olacağını düşündük. Eserin –muhtemelen müellif hattı olan ve bilinen- yegâne nüshası Ankara Millî Kütüphane’de Yz. 9270 numarada kayıtlıdır. Bu yazma, çizgili bir defter olup 37 sayfadır.

Bu eser bir insanın laboratuarsız, referanssız, dipnotsuz, felsefesiz sadece tefekkür ve tezekkürle yahut akıl ve gönül yoluyla hangi âlemlere kadar uzanabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.

Bu eserde din, bilim ve felsefe ilişkileri neredeyse üçü bir arada ele alınmaktadır.

Ayrıca Sema, Semazen, Gezegen bağlantısını da görebiliriz.

 

Düşünceler :

Din ve Felsefe ilişkilerinde olduğu üzere, bilim ve din ilişkilerinde de, mantıkî olarak, J. M. Yinger’in de belirtiği gibi , dört imkân mevcuttur: Buna göre söz konusu imkânlar;

  • birbirleriyle ahenk içerisinde olabilirler,
  • gerçekten özdeş olabilirler;
  • birbirlerinden büsbütün ayrıdırlar ve bu bakımdan aralarında temel bir çatışmaya gitmezler; bilim ve dinin herhangi bir alanda çatışması halinde din bilime üstün ve “yüce gerçeklik” şeklinde addedilebilir veyahut da
  • bilim gerçeğin yegâne ölçüsü şeklinde ittihaz edilebilir ve bu son durumda dinin bilimle çelişen hükümleri bilim adına geçersiz sayılarak reddedilebilir.

Anadolu’daki Mistik Dönüş

Medeniyetlerin ve yaşamın en eski tanığı Anadolu’da da yedi yüzyıldır durmayan bir dönüş, içerdiği gücü tüm dünyaya yayacak kadar etkili bir manyetik alan yarattı ve dönüşünü sürdürüyor hala… Bu dönüşün adı Sema dönüşüdür.
Günümüze değin kültür kavramının pek çok araştırmacı ve bilim insanı tarafından çeşitli bakış açıları ve çeşitli eğilimlerin yönlendirmesiyle yüzlerce kez tanımladığı bilinmektedir. Tanımlama modelleri arasında sıklıkla rastlananlardan biri, kavramın bir parçasına, bir yönüne önem ve ağırlık veren tanımların yapılmasıdır. Kültürü bu şekilde tanımlayanlardan biri olan L. White, 1949 tarihli “The Science of Cultur” adlı çalışmasında kültürü, semboller bütünü olarak algılar ve “kültür; maddi öğelerin, davranışların, düşünce ve duyguların sembollerden oluşan, sembollere dayalı bir örgütlenmesidir” der. Cümleyi anlam kaymasına uğratmadan sadece “sembol” sözcüğünü ve sembolün “işlevini” vurgulamak üzere “kültür, sembollerle ifade edilen maddi öğeler, davranışlar, düşünceler ve duyguların bir örgütlenmesidir” şeklinde okumak da mümkündür. Bu türden bir okuma bize, genel anlamda nelerin sembollerle aktarıldığını da gösterir: maddi öğeler, davranışlar, düşünceler ve duygular.

Tasavvufun en belirgin faaliyet alanı “varlık”tır.

Sûfi anlayışının amacı insanın benliğinin baskısından ve ağırlığından kurtulması;

Bu düşünce sistemi içinde, varlık bilincini edinip Allah-evren-insan bağını çözmeyi, çokluktaki birliği/vahdeti görmeyi ve gerçeğe ulaşmayı hedefleyen kişi, seyr-i sulûk adıyla bilinen eğitim aşamaları ile duygu-düşünce-hâl ve davranışlarını kontrol altına almaya çalışır.

Bâtın anlamın zâhir anlama dönüştürülmesi; örtülünün açığa çıkarılması veya soyutun somutla açıklanması gereksinimi sembollerin kullanımını da beraberinde getirir. Tasavvufta sembol kullanımını bu anlamlandırma eylemine dayandırmak mümkündür. Semboller, duyularda algılanamayacak “varlık-yaradılış-bu dünya-öte dünya” ile ilgili bilginin oluşturulmasını ve paylaşılmasını sağlar. Bu nedenle sufîler sembolleri “ bilgi aktarma aracı olarak kullanırlar.”

Bazen sayısı yüze yakın elektron; aynı yörüngede döner, bazen de birbiriyle çarpışmadan yörüngeler arası geçiş yaparlar. Artı yüklü olmaları sonucu birbirlerini itmeleri gereken protonlar özel çekim kuvvetleri sebebiyle çekirdeğin içinde sıkışmış bir halde dururlar. Eksi yüklü olan ve çekirdeğin artı yükü nedeniyle çekirdeğe yapışması gereken elektronlar ise kaçış hızları ve itici kuvvetler nedeniyle asla yörüngelerinden ayrılmazlar. Hiçbir darbe, çarpışma ya da kuvvet, ne atomu, ne çekirdeğini ne de elektronlarını yerinden oynatamaz. Atomun oluşturduğu canlı ölse de o dönmeye devam eder, aynı hızla ve hiçbir değişikliğe uğramadan. Ormanı yaktığınızda yok ettiğiniz şey sadece atomları bir arada tutan bağlardır. Ormanı oluşturan atomları yok edemezsiniz. Onlar havaya karışıp dönmeye devam ederler inadına…

Elektronun bu hızlı ve bitimsiz dönüşü, var olan her şeyin özüdür, gerçeğidir. Elektron her ne kadar atomun içinde çok az bir yer kaplıyorsa da inanılmaz bir güce sahiptir; gücünü de bu dönüşten alır. Evrendeki her şey bu dönüş ile ayakta kalır. Elektronlar bir gün ya da bir an dönmeyi unutsa tüm evren yıkılır ve koskoca bir boşluğa dönüşür her şey…

Önce atomlar arasındaki itme nedeniyle mikro ölçekte de olsa atomlar arasında bir boşluk kalır. Bunu sağlayan şey; parçaların birbirini itmelerini ya da çekmelerini sağlayan temel kuvvetlerdir.

Elektronların, çekirdeğin çevresindeki yörüngelerinden ayrılmadan dönmelerinin nedeni, onlara etki eden Elektromanyetik Kuvvet’tir. Elektron, sahip olduğu eksi elektrik yükü nedeni ile artı yüklü çekirdeğin çevresinde hiç durmadan döner. Bu dönüş sırasında ortaya çıkan merkez kaç kuvveti, Elektromanyetik Kuvvet ile dengede durur ve elektron yörüngede kalır. Elektromanyetik Kuvvet’in hassas değeri ise elektronların çekirdeğe yapışmasını veya çekirdekten tamamen uzaklaşmasını engeller. Dengeyi sağlayan bu dönüşler sadece atomun içinde değildir; galaksiler, gezegenler, güneş, ay, dünya… Mikro ve makro her şey döner bu evrende. Mikro ve makro her dönüş ise içinde bir güç ve manyetik alan barındırır fizik kanunları gereği.

 

 

Yapıt Hakkında

 Mustafa Tatcı

Yazar : Mustafa Tatcı

Uyarlayan : Suzan Arslan

Tür : Monolog

Oyuncu Bilgisi : 2 E

Yeni Yerli Oyunlar Kategorisine Geri Dön