Kitap

 

 

Yazarımız Azime Güç’ün “Öfkenin İzi” adlı romanı Nemesis Kitap’tan çıktı.

Başkomiser Gül ve ekibi, Tarlabaşı’ndaki evde kayıp bir erkek ihbarı alır. Ancak olay yerinde karşılaştıkları manzara, sıradan bir kayıp vakasından çok daha fazlasıdır. Boğuşma izleri ve kan lekeleri, işin içinde cinayet olduğunu göstermektedir.

Soruşturma derinleştikçe Esme adındaki genç bir kadının hayatına giren her erkeğin iz bırakmadan kaybolduğunu keşfederler. Bu gizemli olayın peşine düşen Başkomiser Gül, geçmişiyle de yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Azime Güç’ün yalın anlatımıyla kaleme aldığı “Öfkenin İzi”, polisiye roman tutkunlarını fantastik ve soluksuz bir maceraya davet ediyor.

23 Mayıs 2023

 

Yabancı Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak 2020 yılında aramızdan ayrılan yazar Louise Gornall’in “Parçalı Bulutlu” adlı romanını Günseli Bayır’ın çevirisiyle yayımladı.

On yedi yaşındaki Norah her şeyden korkmanın mantıksız olduğunu biliyordu ama zihni, dışarıdaki dünyanın çok tehlikeli olduğu konusunda ısrarcıydı. O da tek güvenli limanı olan evinde kalıyor, başkalarının yaşamlarını pencereden ve sosyal medya hesaplarından izliyordu.

Ömrünü dört duvar arasında geçireceğini artık kabullenmişken yan eve kendi yaşlarında bir çocuk taşınmıştı: Norah’ya baktığında sorunları yerine komik, zeki ve cesur bir kız gören Luke. Norah aralarında bir şeyler filizlenmeye başladığını hissetse de Luke’un “normal” bir kızı hak ettiğini düşünüyordu. Göğe özgürce bakabilen, el ele tutuşmaktan korkmayan, bu kadar parçalanmamış birini…

Peki ya kendine Luke’un gözlerinden bakabilseydi?

“Gornall, Norah’nın şiirsel iç konuşmaları aracılığıyla son derece gerçek sorunlarla savaşan genç bir kadının zihnini bütün açıklığıyla görmemizi sağlıyor.” —Publishers Weekly

10 Mayıs 2023

 

Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Prof. Dr. Talât Sait Halman’ın eserlerinin ve çevirilerinin telif hakkı yönetiminin ajansımız tarafından üstlenildiğini duyurmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.

7 Temmuz 1931’de Kadıköy’de dünyaya gelen Halman, 1951 yılında Robert Kolej’i bitirdikten sonra yüksek lisansını 1954 yılında Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde tamamladı. Akademik hayatına Columbia Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vererek başladı. 1966 yılında Princeton Üniversitesi’ne geçti. Akademik çalışmalarının yanı sıra New York’taki WBAI Radyosunda Türk şiiriyle ilgili programlar yapmış, 1969-1971 arasında Milliyet gazetesinde köşe yazıları yayımlamıştır. 12 Mart Muhtırası’nın ardından Türkiye’ye döndü ve birinci Nihat Erim kabinesinde oluşturulan Kültür Bakanlığı’nda ilk Kültür Bakanı olarak görev alma teklifini kabul etti. Beş ay süren bakanlığı döneminden sonra ABD’ye dönerek Princeton Üniversitesi’nde akademik hayatına devam etmiştir.

12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin yurt dışındaki kültür faaliyetlerini organize etmesi için Dışişleri Bakanlığı Kültür Elçisi olarak görevlendirildi. Akademik çalışmalarına 1984-1986 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi’nde, ardından New York Üniversitesi’nde devam etti. İslam ve İslam Kültürü ile Ortadoğu konularında dersler veren Halman, 1986-1996 arasında New York Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve Edebiyatı bölüm başkanlığını yürüttü. Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları’nın isteği üzerine UNESCO genel kurullarına katılan Halman, 1989’da düzenlenen 25. genel kurulda Yunus Emre’nin 750. doğum yılının dünyada Yunus Emre Yılı olarak kutlanması kararının verilmesinde rol oynadı. 1991-1995 arasında UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği yaptı; 1993’te Planlama Komisyonu’na başkanlık etti. 1998’de Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kurdu. 2005 yılında üniversitenin İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi’nin dekanı oldu. Kendisine 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi, 2006 yılında Ankara Üniversitesi, 2010 yılında Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi tarafından onursal doktor unvanı verilmiştir.

2008’den 2014’teki ölümüne kadar İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Mütevelliler Kurulu Başkanlığı görevini üstlenmiştir. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 2015 yılı itibarıyla Halman anısına Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nü vermektedir. 5 Aralık 2014 tarihinde, aramızdan ayrıldı.

İngilizce ve Türkçe olarak yayımlanmış, on ikisi şiir kitabı olmak üzere elli kadar kitabı, bin beş yüzden fazla gazete yazısı, beş yüze yakın bilimsel makalesi, ansiklopedi maddesi ve eleştiri yazıları bulunur. En önemli yayınları arasında eski uygarlıkların şiirlerinden oluşan bir antoloji, Shakespeare’in sonelerinin çevirisi, Eski Mısır, Orta Doğu ve Eskimo şiirleri, seçilmiş makalelerinden oluşan kitaplar, William Faulkner’dan Türkçeye yaptığı çeviriler, Amerikan şairleriyle ilgili kitaplar, Mevlana ve Yunus Emre hakkındaki kitaplar sayılabilir.

8 Mayıs 2023

Martı Yayınları, haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak The New York Times çoksatanlar listesine giren, ödüllü yazarlar Neal Shusterman ve Eric Elfman’ın “Hawking’in Koridoru” adlı romanını yayımladı.

Nick Slate, babasını ve kardeşini koruyabilmek için istemeden de olsa Tesla’nın harika cihazını tamamlaması için Accelerati’ye yardım etmelidir. Güç delisi liderleri, dünyanın enerjisini kontrol etmekten başka bir şey istemiyor ancak hâlâ izini sürmesi gereken üç kayıp nesne var.

Vince İskoçya’da, Caitlin ve Mitch, New Jersey’e giderken ve Petula’nın nerede olduğu bilinmiyorken dünyanın dört bir yanına dağılmış kendi gizemleriyle boğuşan Nick’in arkadaşları ona yardım edemez.

Nick, Tesla’nın zamanı paramparça edip uzayı çökertebilen en güçlü son icadını kendi başına bulmalıdır.

25 Nisan 2023

 

MonoKL Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Slavoj Žižek’in “Olay” adlı kitabını Onur Gayretli’nin çevirisiyle yayımladı.

Günümüzün en önemli filozofu Slavoj Zizek, Olay’da hayatı boyunca geliştirdiği felsefi projesinin temel kavramını çeşitli anlam evrenleri etrafında ele alıyor. Bu anlam evrenleri sırasıyla Budizm, Psikanaliz ve Batı Felsefesi’dir. Zizek, benliğin olmamasından sorumlu bir benlik anlayışına doğru felsefi bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Budist evren böylece iki tür olaya izin verir: Aydınlanma olayı, Benliğin var oluş olmadığını tam olarak üstlenme olayı; örnek olarak haiku şiirinde ve Deleuze’ün saf bir anlam(olmayan) olayı dediği şeyde, gelip geçici bir olayın benzersiz bir şekilde yakalanması. Bu, Budizm’in sonsuz yargısı gibi görünüyor: Mutlak olanın (Nirvana’da deneyimlenen ilkel Boşluk’un) ve kırılgan flaş benzeri minik yüzey etkisinin (haiku konusu) üst üste binmesi. İşte Matsuo Basho’nun en iyi bilinen haiku’su:
Eski gölet…
Bir kurbağa atlar
Sıçrayarak
Hakiki nesne sıçrama olayıdır (onu onaylayan sessizlikle örtüşmüyor mu? Haiku’da idealleştirme yoktur, sadece yüceleştirme etkisi vardır, burada maddi bir eylem ne kadar “düşük” olursa olsun olayı doğurabilir, bu nedenle aynı olaya odaklanan bir haiku’nun çok daha kaba bir versiyonunu tahayyül etmekten korkmamalıyız; Japonya’dan bir arkadaşım bana, Başo’nun sıçrama motifinin yirminci yüzyıla ait bir varyasyonu vardır ve kesinlikle bir parodi olarak okunmamalıdır demişti:
İçinde bayat su bulunan klozet…
üzerine oturuyorum
Sıçratıyorum

24 Nisan 2023

 

İthaki Yayınları, Julia Phillips’in “Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası” adlı romanını ajansımıza bağlı değerli çevirmen Duygu Akın’ın çevirisiyle  yayımladı.

Bir ağustos günü, Rusya’nın kuzeydoğu ucundaki Kamçatka Yarımadası’nın kıyılarında biri yedi, diğeri on bir yaşında olan iki kız kardeş kaybolur. İki kızın kaçırıldığına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır ama haftalar, aylar geçerken, polis soruşturmasından somut bir şey çıkmaz. Bu olay, yaşanan acının yasını ve öfkesini belki de en derinden hisseden kadınlar başta olmak üzere tüm Kamçatka’yı etkisi altına alacaktır.

Julia Phillips’in, sık ormanları olan, engin tundra bitki örtüsüne sahip, volkanik tehlikelere gebe, toplumsal ve etnik gerilimlerin uzun zamandır biriktiği bu bölgedeki gözlemleri ve tanıklıklarından yola çıkarak kaleme aldığı Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası, akıl almaz bir suçun birbirine bağladığı karakterleriyle çok sesli ve sarsıcı bir roman.

“Öyle bir sonu var ki önceki tüm bölümleri hemen tekrar okuma hissi yaratıyor.” –New Yorker

“Bu hayret verici ilk romanın merkezinde iki kayıp kızın gizemi yatıyor ve ırk, cinsiyet, aile ocağı ve akrabalık ilişkilerinin giriftliği de hem bu gizeme hem de pek çok başkasına ışık tutuyor.” –Tayari Jones

“Kaybolan iki kızın gizemi bir yıl içerisinde bazen sönümlenip bazen harlanırken, her bir bölüm Kamçatka’daki bir kadının hayatını anlatıyor.” –Vanity Fair

“Romanın asıl kuvveti Phillips’in yas ve özleme dair yaptığı derin sorgulamada yatıyor.” –Ivy Pochoda

6 Nisan 2023

 

Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü” adlı eseri ajansımız aracılığıyla hakları sağlanarak Casa Editrice Altano tarafından İtalyanca yayımlandı.

“Yaprak Dökümü” daha önce de Rusça, Bulgarca, Boşnakça, Arnavutça, Arapça, Sırpça ve Kazakça dillerinde yayımlanmıştı.

5 Nisan 2023

 

Pegasus Yayınları, Otfried Preußler’in “Krabat” adlı romanını Firuzan gürbüz’ün çevirisiyle yayımladı.

Dilencilik yaparak köy köy dolaşan on dört yaşındaki Krabat garip bir düş görür: Bir ağaca tünemiş on bir karga onu ısrarla bir değirmene çağırır. Rüya birkaç gece üst üste tekrarlanınca çocuk o değirmeni aramaya karar verir ve gerçekten de bulur. Değirmendeki Usta tarafından çırak olarak işe alınır ve diğer on bir çırakla beraber burada yeni bir hayata başlar.

Krabat kısa süre sonra buranın aslında sadece bir değirmen değil, aynı zamanda bir kara büyü okulu olduğunu fark eder. İnsanın eline muazzam bir güç geçmesini sağlayan “sanatların sanatını” öğrenme fikri onu cezbeder. On iki çocuk gündüzleri sıradan değirmenci çıraklığı yapıyor ama haftada bir kez de kargaya dönüşüp büyü kitabındaki sırları öğreniyorlardır.

Ancak tüm şeytani varlıklar, sundukları şeyin karşılığında büyük bir bedel talep ederler: ruh, özgürlük hatta yaşam. Usta’nın ormana yapmış olduğu büyü nedeniyle çırakların değirmenden kaçmaları mümkün değildir. Fakat Krabat’ın değer verdiği herkesi bir bir kaybetmesi, buradan bir çıkış yolu aramasına neden olacaktır. Tek çare ise bir kızın koşulsuz sevgisidir…

Krabat, on yedinci yüzyıl Almanya’sında kara büyü, dostluk, ihanet, aşk ve özgürlük üzerine, hangi yüzyılda ve hangi ülkede yaşarsa yaşasın her okuru derinden etkileyecek bir roman.

Alman Gençlik Kitabı Ödülü 1972
Uluslararası Hans Christian Andersen Ödülü 1972
Rotterdam Gümüş Kalem Ödülü 1973
Amerikan Kütüphaneler Birliği Ödülü 1973
Padova Üniversitesi Avrupa Gençlik Kitabı Ödülü 1973
Polonya Yayıncılar Birliği Gençlik Kitabı Ödülü 1977

4 Nisan 2023

 

Değerli yazarımız Şefik Onat’ın yazdığı “Casuslar İni İstanbul” adlı belgesel roman Varlık Yayınları tarafından yayımlandı.

11 Mart 1941 günü Pera Palas Otelinde patlayan bombayla başlıyor Casuslar İni İstanbul.

II. Dünya Savaşı boyunca dünyanın casus deposu haline gelen İstanbul ve Ankara’da on yedi yabancı casusluk örgütünün, hepsi gerçek, akıl almaz, ünlü casusluk romanlarına taş çıkartacak mücadelesi…

Bir yandan Türk istihbaratının bu casusları izlemekte gösterdiği, yerli-yabancı tüm yazarların sitayişle bahsettiği büyük başarı, diğer yandan savaşın dışında kalmaya gayret eden hükümetin cambazlık denecek kadar ustalıkla uyguladığı diplomasi…

Savaşa rağmen Beyoğlu’nda sürüp giden eğlence hayatı, barlar, gazinolar, lokantalar, varyete gösterileri…
Ve hepsinin üstüne kurgulanan, bir İngiliz Büyükelçinin kızı ile diplomat kisveli genç Türk istihbaratçısının aşkı…Tarihin canlı sözleri kulağımızda…

8 Şubat 2023

 

Yazarımız Faik Baysal’ın Drina’da Son Gün, Sarduvan, Rezil Dünya ve Ateşi Yakanlar romanlarını yayımlayan Nemesis Kitap şimdi de Baysal’dan derlediği Seçme Öyküler’i okurlarına sunuyor.

Faik Baysal, toplumcu-gerçekçi edebiyat içerisinde önemli bir yere sahiptir. Baysal bilhassa roman ve öyküleriyle tanınır. Seçkin zümreye hitap eden salon edebiyatının gerçek bir edebiyat olamayacağını düşünen yazar, eserlerinde bir yandan topluma ayna tutmaya çalışırken bir yandan da sosyo-politik bir dil üzerinde durur.

Faik Baysal öykülerinde de romanlarında olduğu gibi odağına halkı yerleştiren, halkın yaşamına ortak olan bir anlatıcı olarak beliriyor. Geçim derdi, sömürü düzeni, birey olabilmenin sancıları, eskiye özlem, mahalle anlatısı, yaşama inancı ve direnç onun vazgeçilmez izleklerindendir. Baysal bu tema ve meselelerini bize hiç de yabancı gelmeyen içimizden birilerini hikâyelerine konuk ederek anlatıyor.

26 Ocak 2023

 

Ünlü bilimkurgu yazarı ve senarist Blake Crouch’un derlediği 6 cüretkâr öykülük bir koleksiyondan oluşan “İleri Sar – Gelecekten Öyküler” yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak Bige Turan Zourbakis’in çevirisiyle DEX tarafından yayımlandı.

Teknolojik gelişmelerin insanlığa getirdiği sonuçları araştıran çağdaş edebiyatın en ileri görüşlü, ödüllü, büyük yazarları parlak bir hayal gücüyle yarına işaret ediyorlar.

Bir yanda kadınlara üzerine basılıp çiğnenmesi gereken bir böcek gibi bakan Ahlak Savaşçısı Comstockçılar, bir yanda ise özgür bir gelecek yaratmanın telaşıyla yanıp tutuşan

Harriet’ın Kerimeleri.

İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasının belli bir grubun tekelinde olduğu ve kadınların yalnızca annelik yapmak için yaratıldığı görüşünün hüküm sürdüğü bir dünya inşa edildi.

Kerimelerinse tek bir derdi var: Cinsiyet gözetmeksizin her bireyin bedeni ve geleceği hakkında yalnızca kendisinin söz sahibi olabilmesi.

Belli bölgelerdeki kayalıklarda bulunan Zaman Makineleri aracılığıyla yalnızca seyyahların zamanda yolculuk yapabildiği bir dünya düşleyin. Bir seyyah, Ahlak Savaşçısı bir Comstockçı da olabilir Harriet’ın Kerimeleri’nden biri de.

Ve zamanda tashih yapabiliyorlar.

“Başka Bir Takvimin Geleceği”, bizi 2022’den çekip çıkarıyor. Kendimizi 1992’de, Alta California’da bir punk rock konserinde de bulabiliyoruz, üstümüze türlü deniz canlılarının yapıştığı Ordovisyen Devri’nde de,1800’lü yıllarda, Osmanlı işgalindeki Raqmu’da da…

Tarihin tozlu sayfaları karıştırılıyor ve seyyahlar tarihi yeniden yazma mücadelesine girişiyor.

25 Ocak 2023

 

Epsilon Yayınevi yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Annalee Newitz’in “Başka Bir Takvimin Geleceği” adlı romanını Kerem Sevinçli’nin çevirisiyle yayımladı.

Bir yanda kadınlara üzerine basılıp çiğnenmesi gereken bir böcek gibi bakan Ahlak Savaşçısı Comstockçılar, bir yanda ise özgür bir gelecek yaratmanın telaşıyla yanıp tutuşan

Harriet’ın Kerimeleri.

İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasının belli bir grubun tekelinde olduğu ve kadınların yalnızca annelik yapmak için yaratıldığı görüşünün hüküm sürdüğü bir dünya inşa edildi.

Kerimelerinse tek bir derdi var: Cinsiyet gözetmeksizin her bireyin bedeni ve geleceği hakkında yalnızca kendisinin söz sahibi olabilmesi.

Belli bölgelerdeki kayalıklarda bulunan Zaman Makineleri aracılığıyla yalnızca seyyahların zamanda yolculuk yapabildiği bir dünya düşleyin. Bir seyyah, Ahlak Savaşçısı bir Comstockçı da olabilir Harriet’ın Kerimeleri’nden biri de.

Ve zamanda tashih yapabiliyorlar.

“Başka Bir Takvimin Geleceği”, bizi 2022’den çekip çıkarıyor. Kendimizi 1992’de, Alta California’da bir punk rock konserinde de bulabiliyoruz, üstümüze türlü deniz canlılarının yapıştığı Ordovisyen Devri’nde de,1800’lü yıllarda, Osmanlı işgalindeki Raqmu’da da…

Tarihin tozlu sayfaları karıştırılıyor ve seyyahlar tarihi yeniden yazma mücadelesine girişiyor.

23 Ocak 2023

 

İthaki Yayınları yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Shelley Parker-Chan’in “Güneş Olan Kız” adlı romanını Ceren Gürein’in çevirisiyle yayımladı.

1345’te Çin, sert Moğol yönetimi altındadır. Bu topraklarda açlıktan kırılan köylüler için azamet yalnızca hikâyelere mahsus bir kavramdır. Zhu ailesinin oğlu Zhu Chongba’ya azamet dolu bir kader bahşedildiğinde kimse bunun nasıl gerçekleşeceğine akıl sır erdiremez. Diğer yandan, ailenin zeki ve becerikli kızına bahşedilen hiçlik şaşırtmaz kimseyi.

Fakat bir haydut saldırısı bu iki çocuğu yetim bıraktığında çaresizliğe boyun eğip ölen Zhu Chongba olur. Kaderindeki ölümden kaçmak için her şeyi yapmaya hazır olan kız, erkek kardeşinin kimliğini üstlenir ve genç bir çömez olarak bir manastıra girer. Hayatta kalma arzusuna sıkı sıkıya sarılan Zhu burada, kaderini değiştirmek için her türlü kötülüğü yapabilecek birine dönüşecektir.

“Epik, trajik ve muhteşem. Sizi darmadağın ettiğine memnun olacağınız bir roman.” – Alix E. Harrow

“Her açıdan muhteşem. Savaş, tutku, intikam, siyaset – Shelley Parker-Chan bu epik hikâyenin her bir öğesini kusursuzca ölçmüş.” –Samantha Shannon

“Kader, savaş, sevgi ve ihanet içeren göz kamaştırıcı, yepyeni bir dünya.” – Zen Cho

“Parker-Chan’ın ilk kitabı savaş, aşk ve kimlik hakkında şiirsel bir başyapıt.” – S. A. Chakraborty

18 Ocak 2023

 

Çınar Yayınları Kaira Rouda’nın “En Güzel Gün” adlı romanını Elif Şiir Şentekin’in çevrisiyle yayımladı.

Hiçbir ilişki dışarıdan göründüğü kadar mükemmel değildir. Paul Strom’un mükemmel bir hayatı var: Parlak bir kariyer, güzel bir eş, iki sağlıklı erkek çocuk, zengin bir banliyöde büyük bir ev. Üstelik o mükemmel bir koca…

Paul, karısı Mia’yla birlikte göl evlerinde romantik bir hafta sonu planlamıştır. Ve o gün, gelmiş geçmiş “en güzel gün” olacaktır. Ancak Paul ve Mia şehirden çıkıp göl evine doğru ilerlerken, aralarında bir gerilim başlar. Birbirlerine ne kadar güveniyorlar?

Evlilikleri dışarıdan göründüğü kadar mükemmel mi?
En Güzel Gün, yakınlarımızı ne kadar tanıdığımızı sorgulatan bir roman. Kaira Rouda, bir hayatı mahvedecek kadar karanlık, sürükleyici, gergin bir aldatmaca ve ihanet hikayesi anlatıyor.

12 Ocak 2023

 

İnka Kitap, Byung-Chul Han’ın “Ritüellerin Yok Oluşuna Dair: Günümüzün Bir Topolojisi” adlı kitabını yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Çağlar Tanyeri’nin çevirisiyle yayımladı.

Byung-Chul Han, “Ritüellerin Yok Oluşuna Dair”de hem bireysel hem de toplumsal yaşamı yoğun, istikrarlı ve düzenli kılan ritüelleri mercek altına alıyor. Bir yandan yaygınlaşan kolektif narsisizmin ve otantikliğin topluluk aidiyetlerini, diğer yandan da dijitalleşmenin, üretim mantığının ve neoliberal kapitalist küreselleşmenin ritüelleri adım adım ortadan kaldırdığını ve bu durumun hem zaman hem de mekân algımızı tahrip ettiğini öne sürüyor. Her iki dinamiğin de hem insan doğasını hem de bizzat toplumsallığı radikal bir biçimde dönüştürdüğünü gözler önüne sererek tarihsel bir dönemeçte olduğumuza dikkat çekiyor.

“Geçiş ritüelleri, hayatı mevsimler gibi yapılandırır. Bir eşikten atlayan kişi hayatın bir evresini kapatmış sayılır ve yeni bir evreye adım atmış olur. Geçiş ola­rak eşikler, mekân ve zamana ritim ve ifade katar, hatta on­ları anlatırlar. Derin bir düzen deneyimini mümkün kılar­lar. Eşikler, zaman-yoğun geçişlerdir. Günümüzde gittikçe hızlanan geçişler, kesintisiz iletişim ve üretim lehine yırtılmaya maruz kalıyorlar. Dolayısıyla mekân ve zamandan yana yoksullaşıyoruz. Daha fazla mekân ve zaman üretme çabası içinde onları yitiriyoruz. Zaman ve mekân, dilini yi­tiriyor, suskunlaşıyor. Eşikler konuşur. Eşikler dönüştürür. Eşiğin ötesinde öteki vardır, yabancı vardır. Eşik fantezisi yoksa, eşik büyüsü yoksa, geride bir tek aynılığın cehenne­mi kalır.”

23 Aralık 2022

 

Everest Yayınları değerli yazarımız Hilmi Yavuz’un “Saatine Bakan Adam” adlı kitabını yayımladı.

Hilmi Yavuz, postmodern anlatılarına (Taormina, Fehmi K.’nın Acayip Serüvenleri, Kuyu) otuz yıl sonra Saatine Bakan Adam’la bir yenisini ekleyerek devam ediyor. Saatine Bakan Adam, iki düzlemde ilerleyen otobiyografik, fantastik ve yer yer felsefi bir parodi olarak okunmasını olanaklı kılan, deyiş yerindeyse, şizofrenik bir metin. Hilmi Yavuz anlatılarında, bir edebi kurmaca tipi olarak postmodern anlatının bütün imkânları, koşulları ve kriterlerini kullanıyor, sınıyor ve arka planda klasik ve modern romana dair tartışmalara kapı aralıyor.

16 Aralık 2022

 

Değerli yazarımız Hilmi Yavuz’un “Edebiyatla Felsefe Arasında” adlı kitabı Everest yayınları tarafından yayımlandı.

“Edebiyatla Felsefe Arasında” medeniyetler arası edebî ve felsefi bağlantılar kurmayı amaçlayan metinlerden oluştuğu kadar ilahiyata, nörobilime, sanat tarihine ilişkin değişik makaleleri de kapsıyor.  Kuşatıcı bir entelektüel müktesebatın akademik ürünleri ve donanımlı okurları bile şaşırtabilecek türden yeni,  aykırı ve asıl önemlisi, iddialı metinler…

13 Aralık 2022

 

Ketebe, Kemal Tahir’in eserlerini yayımlamaya başladı.

Yazarın “Göl İnsanları”, “Sağırdere”, “Esir Şehrin İnsanları”, “Körduman”, “Rahmet Yolları Kesti”, “Yediçınar Yaylası”, “Köyün Kamburu”, “Esir Şehrin Mahpusu”, “Kelleci Memet”, “Yorgun Savaşçı”, “Bozkırdaki Çekirdek”, “Devlet Ana”, “Kurt Kanunu”, “Büyük Mal”, “Yol Ayrımı” ve “Bir Mülkiyet Kalesi” adlı eserleri satışa sunuldu.

9 Aralık 2022

 

 

 

 

Martı Yayınları, Tessa Bailey’in “Seninle Tanışana Dek” adlı romanını yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Gülfem Çırak’ın çevirisiyle yayımladı.

Kral yengeç avcısı Fox Thornton, tek gecelik ilişkiler yaşaması ve kadınlara hem yatak odasında hem de dışarıda eğlenceli vakit sunmasıyla nam salmıştır. Ta ki Hannah Bellinger ile tanışana dek. Los Angeleslı genç kadının, Fox’ın çekiciliğine karşı bağışıklığı vardır. Asıl ilgilendiği şey adamın karakteridir ve onunla arkadaş olmak istediğini söyler. Fox’a göre bu alışılmışın dışında olsa da, Hannah’yı kısa süreli bir eğlence olarak göremeyecek kadar önemsediği için onunla platonik dostlar olarak kalmayı kabul eder.

Arkadaşlıklarını birkaç ay mesajlaşarak sürdürdükten sonra Hannah, iş için Westport’a gelip Fox’ın misafir odasında kalmaya başlar. Onun çapkınlığıyla meşhur olduğunu bilse de arkadaş oldukları için aynı yerde kalmalarında bir sorun görmez. Ve uzun süredir patronuna beslediği umutsuz aşkın karşılığını alabilmek için Westport’un Kazanova’sından yardım ister. Fakat birlikte zaman geçirdikçe işin rengi değişmeye başlar. Dostluk ve flört arasındaki çizgi iyice bulanıklaştığında Hannah, Fox’a karşı hislerinin aslında aşk olduğunu fark eder. Ancak isteyeceği son şey, onun yatağından gelip geçen kadınlardan biri olmaktır.

Yakın bir arkadaşla aynı evi paylaşmanın kolay olacağını düşünseler de yanıldıkları kısa zamanda ortaya çıkar. Fox kendini, hayatının sonuna dek onun yanında uyanma hayalleri kurarken bulur. Nasıl olduğunu fark etmeden en iyi arkadaşına abayı yakmıştır! Ve onun başka bir adamla flört etmesine yardım etmek işkencelerin en büyüğüdür. Tam da bu yüzden, zihnini meşgul eden iblislerden kurtulup Hannah’ya gerçek bir ilişki yaşayabileceğini kanıtlamaya karar verir.

8 Aralık 2022

 

Aviana Publishing House, telif hakkını ajansımız aracılığıyla sağlayarak yazarımız Suat Derviş’in “Ankara Mahpusu” adlı romanını Bulgarca yayımladı.

Ankara Mahpusu, Fransızca yayımlanan ilk Türk romanı olma özelliğini taşıyor. Roman, Türkçe baskısından 11 yıl önce 1957 yılında Fransa’da yayımlanmıştı.

Aviana Publishing House  daha önce yazarın Fosforlu Cevriye adlı romanını da yayımlamıştı.

28 Kasım 2022

 

Nova Kitap, Kathryn Schulz’un “Hata! – Neden Hata Yapmak En Büyük Yeteneğimiz?” adlı kitabını yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Elvan Göçmen Ertem’in çevirisiyle yayımladı.

Hata yapmak insana özgüdür, yine de neredeyse her şey konusunda haklı olduğumuzu üstü kapalı bir şekilde varsayma (ya da alenen bunda ısrarcı olma) eğilimindeyizdir.

Pulitzer ödüllü Kathryn Schulz, hata yapmanın insan doğasının en temel özelliklerden biri olduğunu ve bu şekilde takdir görmesi gerektiğini iddia ediyor. Darwin’den, Freud’dan ve Sokrates’ten ABD Merkez Bankası’nın eski başkanı Alan Greenspan’e kadar çeşitli örneklerle hata yapmanın tarihi ve psikolojisine değinen ve “hatabilim” adını verdiği alanı gözler önüne seren yazar, hem korkunç boyutlardaki hem de gündelik çuvallamalarınız ve başarısızlıklarınızı algılama biçiminizi, ilişkilerinizi sonsuza dek değiştirecek.

“Yaptığımız hatalara dair öngörülü ve keyifli bir tartışma. Schulz kurnaz ve iyi bir gözlemci, bilmemiz gereken ama bilmediğimiz şeylere dikkat çekmekte usta.” – Daniel Gilbert, Mutluluk Beyinde Başlar’ın yazarı

“Zekice, keyifli ve sürprizlerle dolu… Tamamen haklı olmayabileceğimiz fikrini kabul etmeye istekli olsaydık, karşılaştığımız çok az sorunu ele alınamayacak şeyler olarak görebilirdik.” – Bill McKibben, Doğanın Sonu’nun yazarı

“Entelektüalizm hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı! Schulz’un, kusurları ve hataları potansiyel olarak faydalı kabul etme çağrısı, kesinlikle dikkat çekici.” – Newsweek

25 Kasım 2022

 

MonoKL Yayınları, Slavoj Žižek’in “Cennette Belaa” adlı kitabını yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlanarak Onur Gayretli’nin çevirisiyle yayımladı.

Günümüzün en önemli filozofu Slavoj Zizek, Cennette Bela’da film ve olay analizi üzerinden kapitalizme karşı izlenmesi gereken radikal siyasetin hatlarını çiziyor.  Özgürleştirici bağlılık ve adanmışlığın bu karşı çıkışın ilk unsurları olduğunda ısrar ediyor.

“Ernst Lubitsch’in 1932 yılında gösterime giren başyapıtı Cennette Bela, zenginleri soyan neşeli hırsızlar Gaston ile Lily’nin hikâyesini anlatır; izleyenler hatırlayacaktır Gaston’ın hayatı, varlıklı kurbanlarından Mariette’e meftun olduğunda altüst olur. Filmin açılış jeneriğinde duyulan şarkının sözleri, şarkıya eşlik eden görüntüde olduğu gibi gönderme yapılan “bela”yı tasvir eder: Jenerikte önce “bela” sözcüğünü görürüz, ardından hemen bu sözcüğün altında büyük çift kişilik bir yatak, sonra da yatağın üstünde büyük harflerle “cennet” kelimesi belirir. Buradan da anlaşılacağı gibi “cennet”, dolu dolu yaşanan bir cinsel ilişkinin yarattığı cennettir: “Cennettir bu / kolların ve dudakların buluştuğu / ama varsa içinde bir şeyin eksikliği hâlâ/ o zaman vardır cennette bela.” Herhangi bir kinayeye yer bırakmadan açıkça söylemek gerekirse “cennette bela”, Lubitsch’in ilan ettiği şekliyle il n’y a pas de rapport sexuel (cinsel ilişki yoktur) demektir.

Peki, o zaman Cennette Bela hikâyesinde cennette bela nerededir? Bu kilit noktayla ilgili yapısal bir muğlâklığın olduğunu belirtmem gerek. Zira açıkça görüleceği üzere soru kendi yanıtını dayatır: Gaston, hem Lily’ye hem de Mariette’e âşık olmasına rağmen gerçek “cennetvari” cinsel ilişkisi, Mariette’le yaşayacağı cinsel ilişki olacaktır. İşte, tam da bu yüzden böylesi bir ilişki imkânsızdır ve imkânsız olarak da kalmalıdır…

Bugün karşı karşıya olduğumuz temel politik tercihte de benzer bir muğlaklık etkisi vardır. Sinik konformizm; daha fazla eşitliğe, daha fazla demokrasiye ve dayanışmaya dönük özgürleştirici ideallerin sıkıcı ve hatta tehlikeli olduğu kadar aşırı düzenlenmiş ruhsuz bir toplumu da beraberinde getirdiğinin; bu anlamda gerçek yegâne cennetimizin, mevcut “yozlaşmış” kapitalist evren olduğunun altını çizer. Radikal özgürleştirici bağlılık, sıkıcı olan şeyin sürekli değişim kisvesi altında daha fazlasını sunan kapitalist dinamikler olduğu ve özgürleşme mücadelesinin de tüm tehlikeli girişimler arasında hâlâ en cüretkârı olduğu öncülünden yola çıkar.”

21 Kasım 2022

 

Kafka Kitap Pearl S. Buck’ın “Ebedi Mucize” adlı romanınıı yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlanarak Mehmet Gürsel’in çevirisiyle yayımladı.

Nobel Ödüllü “Ana ve Mübarek Toprak” kitaplarıyla tanıdığımız Pearl S. Buck’ın yakın zamanda keşfedilen romanı “Ebedi Mucize”, alışılmadık bir karakter olan Randolp Colfax’ın hayatını anlatıyor.

Anne karnından yetişkinlik zamanlarına kadar hayat yolculuğuna tanıklık ettiğimiz Rann, dünyaya ve insanlara farklı bir noktadan bakmamızı sağlıyor. Doğduğu günden bu yana bitimsiz bir merak duygusuyla çevresini anlamlandırmaya ve keşfetmeye çalışıyor, hiç bilmediği hayatların ve hikâyelerin peşine düşüyor; her bir tecrübeyle karakterini ve hayatını inşa ederken asıl benliğine ulaşmayı amaçlıyor.

Benzersiz zekâsı ve düşünüş biçimiyle henüz on iki yaşındayken üniversiteye kabul edilecek kadar alışılmadık bir çocuk olan Rann, gitgide genişleyen dünyasında birbirinden farklı insanlarla tanışıp onların hikâyelerinde kendine bir yer ediniyor, bir yandan da insanların ve dünyanın çelişkilerle dolu sürprizleriyle başa çıkmaya çalışıyor.

Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk kadın yazar olarak tarihe adını yazdıran Pearl S. Buck, “Ebedi Mucize”de Rann’ın tecrübeleri üzerinden, bir insanı şekillendiren koşulları tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

14 Kasım 2022

 

David Rooney’in “Akrep ve Yelkovanın İzinde” adlı kitabı yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak Eylül Doğramacı’nın çevirisiyle Timaş’tan çıktı.

Antik Roma’nın güneş saatlerinden Çin İmparatorluğu’nun su saatlerine, Aydınlanma gözlemevlerinden günümüzün akıllı saatlerine kadar, dünyanın tüm kültürlerinde binlerce yıl boyunca çeşit çeşit saatler inşa edildi. Bazen bir zafer nişanesi bazen de bilginin kaynağı olarak boy gösteren bu cihazlar, icat edildikleri günden itibaren insanlık için değiştirici ve dönüştürücü bir rol oynadı; öyle ki zaman zaman bizi yıkımın eşiğine getirdiler. Seçkinler onları güç gösterisi, maddi kazanç ve halkın idaresi için kullandı –bazen de tüm bunlara karşı koymak için kullanıldılar. Tarihçi ve saatbilimci David Rooney, Diyarbakır’dan Ümit Burnu’na, Londra’dan Osaka’ya seçtiği on iki saat üzerinden akrep ve yelkovanın dünyayı şekillendiren izini sürüyor; inanç ve erdem, düzen ve üretim gibi her biri uygarlığın yapıtaşlarından olan kavramlara mercek tutuyor.

“Şaşırtıcı derecede orijinal… Bir popüler bilim klasiği.” – Patricia Fara, Bilim: Dört Bin Yıllık Bir Tarih’in yazarı

“Uzun zamandır okuduğum en iyi kültür tarihi metni.” – Jerry Brotton, Rönesans’ın yazarı

“Zamanın işleyişinin insanlık tarihini nasıl şekillendirdiğine dair zengin bir araştırma. Hevesli ve bilgili bir rehber olan Rooney, tarihin karanlık taraflarını ortaya çıkarmaktan çekinmiyor. Okurlar, zamanı kaydetmenin önemine dair yeni şeyler keşfedecekler.” –Publishers Weekly

“Saatlerin hem bize hem de bizim hakkımızda söylediklerine dair büyüleyici bir çalışma… İnsanı düşünmeye teşvik eden entelektüel bir yolculuk.” – Wall Street Journal

10 Kasım 2022

 

Değerli sanatçı ve yazar Gürgen Öz ajansımız yazarları arasına katıldı. Öz’ün edebiyat, tiyatro, sinema ve televizyon alanlarında kaleme aldığı eserlerle ilgili olarak bundan böyle ajansımız yetkili olacak.

Gürgen Öz, 1978 yılında Zonguldak’ta doğdu. TED Zonguldak Koleji’nin ardından İstanbul Üniversitesi’nde bir yıl Sanat Tarihi okudu. Daha sonra bu bölümden ayrılıp Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün Oyunculuk Ana Sanat Dalı sınavlarına girdi ve 4 yıllık eğitimini burada tamamladı. Okulda Alman Satrancı adlı oyununu yazdı. 2001 yılında mezuniyet sonrası bir süre yüksek lisansa devam etti ve Karakter Psikolojisi- Farkındalık Teknikleri üzerine çalıştı. Devlet Tiyatroları ve Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda görev aldı. Bağımsız ekiplerle, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli uluslararası tiyatro festivallerine katıldı. 2005-2007 yılları arasında, aralıksız olarak Türk televizyonlarında ilk kez, canlı yayında doğaçlama performansları gerçekleştirdi. Birçok projede, ayrıca sinema filmlerinde yer aldı. 2008 yılında mimari ve çarpık kentleşme üstüne “Neden Böyle?” isimli bir belgesel çekti. 2009 yılından itibaren birçok konsept kitap projesinde öykü ve yazılarıyla yer aldı. Daha sonra “Nevrotik” isimli ilk kitabı, ardından da “Karanlık Köy” ve “Kötü Bir Gün” adlı kitapları yayımlandı. İstanbul’da yaşayan oyuncu, yazarlık, tiyatro ve sinema kariyerine devam etmektedir. Evli ve bir çocuk babasıdır.

9 Kasım 2022

 

Nemesis Kitap, Faik Baysal’ın eserlerini yayımlamaya devam ediyor. “Sarduvan”dan sonra değerli yazarın “Rezil Dünya” adlı romanı yayımlandı.

“Romancı sihirbaz değil, anlatan adamdır. Bu da çalışmakla, gece gündüz demeden çalışmakla olur. Romancı soytarı olamaz. Görevi insanları eğlendirmek değil, insanı anlatmaktır. Romancısı olmayan bir toplumda sevgi saygı bekleme. Bunu unutan ya da bilmeyen toplumlar barajların ve fabrikaların arkasına sığınsalar da bir gün yıkılmaktan kurtulamazlar.”

Faik Baysal’ın toplumcu gerçekçilik bakış açısıyla kaleme aldığı Sarduvan’dan sonra yazdığı ikinci romanı Rezil Dünya kafasındaki bilgilerden başka silahı olmayan bir yarı aydının kentteki mücadelesini konu edinir.

Rezil Dünya, Mustafa’nın çocukluk anılarından başlar ve Mustafa’dan Rafet’e dönüşen ana karakterin toplumun çeşitli yüzleriyle karşı karşıya gelmesini anlatır. Açlık, fakirlik, kimsesizlikle etrafı kuşanan kahramanın ayakta kalmak için sarfettiği çaba ve dönüştüğü kişi, içinde bulunduğu toplumdan bağımsız değildir.

Yayımlandığı dönemde büyük ses getiren Rezil Dünya, yeniden gözden geçirilmiş baskısıyla tekrar okurla buluşuyor. Rezil Dünya; konusu, olay örgüsü ve karakterleriyle başarılı bir edebiyat eserinin her döneme ve çağa hitap edebildiğinin önemli kanıtlarından biri.

9 Kasım 2022

 

İthaki Yayınları, değerli yazar Tarık Dursun K.’nın “Denizin Kanı” adlı romanını yayımladı.

Tarık Dursun K., “Denizin Kanı”nda, Ege Denizi’nin uçlardaki iki yüzünü –cömertliğini ve doymak bilmezliğini– sünger avcıları ve onların dönmesini bekleyen kasaba kadınları üzerinden anlatıyor. Kasaba insanının bir sünger ağasına karşı başlattığı mücadele ve bu mücadelenin vardığı nokta, emekçi ve iktidar arasındaki zeminin kayganlığını gözler önüne sererken, denizin iki uç yüzünü de temsil ediyor: Malı ağa, canı deniz alır.

Yazarın, olay örgüsünün belli duraklarına yerleştirdiği Ege’ye dair betimlemeler ve mitolojik göndermeler, halk ağzına ait kelimeler ve deyimler, Tarık Dursun K. okurunun aşina olduğu o özgün anlatı dilini vadediyor.

“Denizin Kanı’nı benim için çarpıcı kılan, Necatigil’in vurguladığı mitosların kullanımı ve şiirli dildi. Gerçi yazar, 1945 dolaylarını, çok partili döneme geçişi saptıyor, merhametsiz bir sünger ağasını yaşatıyor, deniz iklimiyle inişli çıkışlı bir aşkı anlatıyordu ama, mitologyadan çıkagelmiş bağlayıcı-bütünleyici bölümler Denizin Kanı’nda âdeta ayrı bir roman, dil şöleni gibiydi…”  – Selim İleri

9 Kasım 2022

 

ODTÜ Yayıncılık, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Antonio Damasio’nun “Hissetmek ve Bilmek” adlı kitabını Mustafa Kırca ve Pelin Gözel’in çevirisiyle yayımladı.

Dünyanın önde gelen nörobilimcilerinden biri olan Antonio Damasio’dan, bilinç olgusunu ve bilincin yaşamla ilişkisini aydınlatan bir araştırma, meselenin özüne inen bilgilendirici bir eser.

Son yıllara kadar, bilişsel bilimler ve felsefe alanlarında pek çok düşünür bilinç problemini çözümsüz olarak görmüştür. Ancak Antonio Damasio biyoloji, sinirbilim, psikoloji ve yapay zekâ alanlarındaki yeni bulgular sayesinde bilinç hakkındaki sırların artık açığa çıkacağını söylüyor.

Hissetmek ve Bilmek adlı bu kitabında Damasio, bilinci tüm özellikleriyle ele alıyor ve ortaya koyduğu bulgular ışığında, bilinç üzerine yenilikçi düşüncelerini biz okurlarıyla buluşturuyor. Kısa ve öz, toplam 48 bölümden oluşan bu çalışma, bilinç ve akıl arasındaki ilişkiyi, bilincin ve uyanık halde olmanın neden farklı olduğunu, bilinç kazanma sürecinde beynin neden gerekli olduğunu ve duyguların oynadığı merkezî rolü anlamamızı sağlıyor. Damasio, farklı bilim alanlarındaki son gelişmelerle birlikte bilinç felsefesini sentezleyerek, beyin ve insan davranışı hakkında bildiklerimizi değiştirecek kendi özgün düşüncelerini bu kitabında okurlarıyla buluşturuyor.

25 Ekim 2022

 

Altın Kitaplar, telif hakkını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Robert Greene’in “Her Güne Bir Yasa” adlı kitabını Füsun Doruker’in çevirisiyle yayımladı.

Kim daha güçlü olmak istemez ki?

Ya da kendini daha iyi kontrol etmek?

Kim hayatta başarıya ulaşmak istemez?

New York Times çoksatan listesinin bir numaralı yazarı ve dünyanın önde gelen güç ve strateji uzmanı Robert Greene, yirmi yılı aşkın süredir milyonlarca insana yol gösteriyor. Şimdi, onun beş kitabından derlenen alıntılar ile daha önce hiç yayımlanmamış eserlerini bir araya getiren Her Güne Bir Yasa, Robert Greene’nin kolay anlaşılır ve bilgelik dolu yasalarını tek bir kitapta okurla buluşturuyor. Yılın her günü için özel olarak seçilmiş yasaları, okuyucuların yaşam savaşında görmezden gelemeyecekleri, her gün sadece birkaç dakikalarını ayırarak okuyacakları şekilde sunuyor. Kitaptaki her bölüm bir aya denk geliyor ve her ay dikkat çekici bir tema etrafında şekilleniyor: güç, baştan çıkarma, ikna, strateji, insan doğası, toksik insanlar, kontrol, ustalık, psikoloji, liderlik, zorluklar ve yaratıcılık. Tolstoy, “Her gün çalışma, her insan için gereklidir,” der. Büyük yazarın da dediği gibi her gün çalışmayı teşvik eden yapısıyla bu kitap, Greene’yle yeni tanışacak okurlar için bir girişten çok daha fazlası, yazarın kitaplarındaki hayat derslerini içselleştirmeye yardımcı olacak bir yol haritası. Hayat mücadelesinde size ömür boyu eşlik edecek, kendi kaderinizi yazarken dönüp tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz esaslı bir kılavuz..

24 Ekim 2022

 

Nemesis Kitap değerli yazar Faik Baysal’ın 1994 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan “Sarduvan” adlı romanını yayımladı.

Faik Baysal’ın, “Edebiyatımızın insan platformu üzerine kurulan güdümsüz ilk kırsal bölge romanıdır,” diyerek sunduğu Sarduvan; kırsalı, kırsal insanını, yoksulluğu, kandırmacayı ve sürekli sömürülmeye mahkûm olan halkı anlatıyor. Bunu yaparken karakterlere üflediği ruh, bir bakıma insan olmanın rahatsız edici gerçeklerini de gözler önüne seriyor.

Altın bulma hayaliyle Sarduvan’a giden Kavruk, Meram Ağa’nın tarlasındaki su dolabını otuz gün boyunca çevirdiği halde parasını alamaz. Hırsızlıkla suçlandıktan sonra işsizlik
ve açlıkla mücadele eder.

Sarduvan’da intikam arayışının peşine düşecek; sıkışmışlığa, çaresizliğe, haksızlığa ve ölüme tanık olacaksınız.

“Genç okurlarım, size sesleniyorum. Sarduvan’ı okuyun. İğrenseniz, kokusuna burnunuz dayanmasa da, içinde biraz parfüm ve bir avuç İstanbul kadını bulamasanız da okuyun. Söven, tüküren, sümküren, tutsak olduğumuz birtakım ahlak kurallarını ve garibanlığımızı alnımıza kader olarak yapıştıran geleneklerimizi bir yana itiveren bu insanlar gerçekte biziz. Bunların hepsi bizim dışa vurmaktan korktuğumuz ikinci yüzümüz. Sarduvan Batı karalaması bir roman değil. Hele hele hâlâ alkışa tutulan Montaj-Roman hiç değil. Bu bizim romanımız. İğrensek de, sevsek de sevmesek de bu insanlar biziz.” – Faik Baysal

24 Ekim 2022

 

İthaki Yayınları, Suat Derviş’in “Onları Ben Öldürdüm” adlı kitabını yayımladı.

Suat Derviş bu kitapta yer alan roman ve öyküleriyle bizi yeniden esrarlı, tekinsiz bir dünyada dolaştırıyor. Daha önce Kara Kitap adlı derlemede yer alan “Buhran Gecesi”, “Ne Bir Ses Ne Bir Nefes” ve “Fatma’nın Günahı”ndaki gibi, burada da aşk uğruna işlenen cinayetler, şeytana uyanlar, kâbusla gerçeği birbirine karıştıranlar, karanlık geceler, puslu mezarlıklar, lanetli mumyalar, en gizli, en mahrem günahlar var.

Bu derlemede yer alan “Onları Ben Öldürdüm”, “Mumya”, “… Hikâyesi” ve “Bakışlar” 1929-33 yılları arasında kaleme alınmış, Türk edebiyatında korku türünün öncü eserleri. Bu metinlerde insan kalbinin ve ruhunun en karanlık, en bilinmez dehlizleri var. Kıskançlık, nefret, pişmanlık gibi duyguların insanları nasıl birer canavara dönüştürdüğünü anlatıyor Suat Derviş. Karakterlerini baştan çıkaran, onları birer deliye, katile çeviren şeytanlar, habis ruhlar, kalplerinin muammalarında saklanıyorlar.

13 Ekim 2022

 

Epsilon Yayınevi, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Annalee Newitz’in “Otonom” adlı romanını Kerem Sevinçli’nin çevirisiyle yayımladı.

Otonom ve sözleşmeli robotlar, köle insanlar, satın alınan ayrıcalıkların olduğu bir dünya…

Dünya gezegeninde 2144 yılı. İlaç korsanı Jack, patent karşıtı bir bilimci. Denizaltısıyla dünyayı eczacı bir Robin Hood gibi dolaşarak yeterli parası olmayanlara ucuz ilaçlar üretiyor. Ancak kopyaladığı son ilaç tam bir fiyasko. İlacı kullananlar işlerine bağımlı hâle gelip aşırı dozdan bir bir ölüyor. Dünya bir salgının pençesinde. Sürekli aynı işleri yapmaktan kendine zarar vermeye başlayıp çevresine tehlike saçan insanlar, delirenler, devreleri büsbütün yananlar…

İlginç bir ikiliyse Jack’in peşinde: Kederli askeri ajan Eliasz ile robot desteği Paladin. Jack’in piyasaya sürdüğü ilacın şeytani kaynağı ortaya çıkmadan önce onu durdurmalılar. Kaybedecek vakitleri yok ancak insan ve robotun iç içe geçtiği bu dünyada kim veya ne olduklarını keşfetmek sadece bir zaman değil, varoluş meselesi…

Sistemin devrelerinde gezinen esas soru ise: Her şeyin, insanların bile bir sahibinin olduğu bu kültürde özgür olmak mümkün mü?

“Newitz karmaşık sistemleri her zaman esas noktasından kavrıyor ve şiirsel bir vahşetle parçalarına ayırıyor.” – N. K. Jemisin

“Gerçekten heyecan verici, gerçekten yeni.” – William Gibson

“Neuromancer internetin habercisiydi, Otonom da yapay zekâ ve biyoteknolojinin.” – Neal Stephenson

13 Ekim 2022

 

Yabancı Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Jennifer Brown’ın “Nefret Listesi” adlı romanını Başak Kıran’ın çevirisiyle yayımladı.

Valerie Leftman, erkek arkadaşı Nick’i çok iyi tanıdığını sanıyordu. Hayata karşı omuz omuza direniyor, kendilerine zorbalık yapanlardan birlikte nefret ediyorlardı. Hatta intikam almak istedikleri kişilerin adlarını yazdıkları bir liste bile hazırlamışlardı. Başta her şey Val için sadece bir şaka, öfkelerini boşaltmanın zararsız bir yoluydu. Ta ki beş ay önce Nick okulda ateş açana kadar.

Herkesten saklanarak geçirdiği yazın ardından son senesini tamamlamak için okula dönmek zorunda kalan Val’in yüzleşeceği çok şey vardı. Hâlâ sevdiği erkek arkadaşının anılarıyla baş etmek bile zorken, bir de ailesiyle, eski arkadaşlarıyla ve hayatını kurtardığı kızla olan paramparça ilişkileri yoluna koyması gerekiyordu.

Yaşanan trajedi pek çok hayatı geri dönüşü olmayacak şekilde değiştirmişti ve affedebilmek, özellikle de kendini, herkes için mümkün görünmüyordu.

Michigan Library Association Thumbs Up! Ödülü Kazananı (2010)
Gateway Readers Ödülü Kazananı (2012)
Lincoln Ödülü Adayı (2014)
Milwaukee County Teen Book Ödülü Adayı (2011)

8 Ekim 2022

 

Yazarımız Fatma Erkman Akerson’un iki kitabı “Edebiyat ve Kuramlar” ve “Edebiyatımızda Bireyselleşme Serüveni” Bilge Kültür Sanat tarafından yayımlandı.

Edebiyat ve Kuramlar

Edebiyat üzerine çağlar boyunca neler düşünülmüş, edebiyattan neler beklenmiş? Bu kitap işte bu sorulara cevap arıyor. Sümerlerden başlayarak, Eski Yunan, Ortaçağlar, İslam düşünürleri, Aydınlanma, Romantik Akımlar, On dokuzuncu yüzyılın tarihsel bakış açıları, Tanzimat Dönemi, Yirminci yüzyılın yazar, metin, toplum ve okur odaklı yaklaşımları, Yapısalcılık, Göstergebilim ve Postmodemizm gibi dönemeçlerde yoğunlaşıyor. Gilgameş ‘ten, Aristoteles ‘ten, Dante’ den, İbni Sina ve İbni Kuteybe’den, Vico’dan geçerek çağdaş eleştiri kuramlarına, Namık Kemal’ e ve Şinasi ‘ye, Auerbach’a ve Bahtin’e varıyor. Çağdaş akımlarla eski bakış açıları ve Batı kaynaklı eleştiri akımları ile Doğu kaynaklı anlayışlar arasındaki köprüleri kurmaya çalışıyor. Edebiyat eleştirisi ile ilgilenenler için vazgeçilemeyecek bir başvuru kitabı.

Edebiyatımızda Bireyselleşme Serüveni

Edebiyat toplumu sahiden yansıtır mı? Bir toplumun edebiyatına bakıp, o toplumu ve o toplumda yaşayan bireyleri anlayabilir miyiz? Edebiyat ne dereceye kadar toplumun ve bireylerin aynasıdır? Edebiyat metinlerini çözümlemek, metinleri mi daha iyi anlamamızı sağlar, yoksa bu metinlerin içinden çıktığı toplumu mu daha iyi anlamaya yarar? Edebiyatla toplumbilim nerede, nasıl kesişir? Bir toplumu oluşturan bireylerin psikolojileri, dünyaya bakışları zaman içinde nasıl değişir? Kadınlarla erkeklerin değişim süreçleri birbirine paralel mi gider, yoksa farklı farklı mı gerçekleşir? Bu değişimleri edebiyat metinlerini inceleyerek izleyebilir miyiz? Edebiyatımızda Bireyselleşme Serüveni işte bu sorulardan yola çıkılarak hazırlanmış bir çalışma.

Kitapta, 20. yy süresince yazılmış otuz roman inceleniyor. Romanlardan on beşi kadın yazarların, on beşi de erkek yazarların romanları. Araştırma, FatınaAliye’denAyfer Tunç’ a ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ dan Ahmet Ümit’ e uzanan bir çerçevede gerçekleşiyor. Her roman teker teker ele alınıyor, kadın yazarların kadın kahramanlarıyla, erkek yazarların erkek kahramanları çözümleniyor. Çözümlemelerin ana konusu bireyselleşme. Önce bireyselleşmenin dinamikleri açıklanıyor. Daha sonra tüm kadın ve erkek kahramanlara bir anket uygulanıyor. Bu anketler aracılığıyla, bu kahramanların, kendi hayatları hakkında karar verme, başka bireylerle ve toplumla ilişki kurma, kendi kendileriyle hesaplaşma gibi alanlarda nasıl davrandıkları ortaya çıkıyor.

Bu arada, kadın kahramanlarla erkek kahramanlar arasında bazı farklar olduğu da gözlemleniyor. Kitabın ilginç yanlarından biri de, yüzyıl boyunca kahramanların geçirdikleri dönüşümleri sergilemesi. Özellikle kadın kahramanların, önceleri somut toplumsal kazanımlar peşinde koşarken zamanla nasıl daha evrensel varoluş sorunlarına yöneldikleri ortaya çıkıyor. Erkek kahramanların varoluşsal sorunlara yönelmeleri ise farklı aşamalardan geçiyor.

7 Ekim 2022

 

The Kitap, Susan Orlean’ın “Hayvanlar Üzerine” adlı kitabını yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Berke Kılıç’ın çevirisiyle yayımladı.

New York Times çok satanlar listesine giren ve Türkiye’de çok satan Kütüphanelerin Bilinmeyen Dünyası’nın yazarı Susan Orlean’ın bu kitabında kolektif varlığımıza anlam katan ve onu zenginleştiren türler arasındaki bağlantıları keşfedeceksiniz.

Hayvanlarla nasıl etkileşime girdiğimiz meselesi, çağlar boyunca filozofların, şairlerin ve doğa bilimcilerinin zihnini kurcaladı. Susan Orlean ise altı yaşındayken bir güvercinle ilgili yazıp resimlediği kitaptan beri hayvanların bizimle nasıl yaşadığına ve bize nasıl uyum sağladığına dair her türlü hikâyenin büyüsüne kapıldı. Maceralarını kariyeri boyunca denemeler yazarak sorgulayan Orlean’ın bu kitabında neler yok ki?

New Jersey’de bahçesinde yirmi üç evcil kaplan besleyen bir kadın, İzlanda’nın buzla kaplı sahillerinde serbest kalmamak için direnen bir balina, Fas’taki çalışkan eşekler, gösteri köpeği Biff’in yoğun programı, tavukların popülerliği, kuşların yol bulmadaki ustalıkları, Afganistan’da savaşın ağır şartlarını yüklenen katırlar, Küba’da değer kazanan öküzler… Her bir hikâyeyi okurken hem şaşıracak hem de gezegenimizdeki komşularımıza bir adım daha yaklaşacaksınız.

“Ulusal bir hazine niteliğinde.” – Washington Post

“Muhteşem!” – The New York Times

“İnanılmaz derecede komik.” – San Francisco Chronicle

3 Ekim 2022

 

Değerli yazar Murat Uyurkulak’ın ajansımız yazarları arasına katıldığını duyurmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Murat Uyurkulak’ın edebiyat, sahne sanatları, sinema ve televizyon alanındaki tüm çalışmalarınıntelif hakkı yönetimi bundan böyle ONK Ajans tarafından yapılacak.

Murat Uyurkulak, 1972’de Aydın’da doğdu. Uzun süre Radikal gazetesinin dış haberler bölümünde çalıştı. Milliyet Sanat, Gate, Radikal Kitap gibi dergilerde yazıları yayımlandı. Tol (2002), Har (2006), Merhume (2016), Delibo (2020) adlı romanları; Bazuka (2011) ve Hoca, Baba, Amca, Ben (2021) adlı öykü kitapları bulunuyor. Roman ve öyküleri 10 dilde yayımlandı. İlk romanı “Tol”, Mahir Günşiray’ın yönetmenliğiyle Tiyatro Oyunevi tarafından, son romanı “Delibo” Orçun Ucal yönetmenliğiyle Tiyatro Alesta tarafından sahneye uyarlandı. Birçok senaryo çalışması ve bir müzikal eseri bulunmaktadır.

28 Eylül 2022

 

Farah Naz Rishi’nin “Umarım Mesajımı Alırsın” adlı romanı Aslı Kuyumcu’nun çevirisiyle Epsilon Yayınevi’nden çıktı.

Alma Gezegeni’nden bir mesaj var: Dünya üzerinde yaşayan her şey yedi gün sonra yok edilecek! Çünkü Alma’nın yeni bir yaşam alanına ihtiyacı var ve dünyalılar bu yaşama işini pek de iyi beceremiyor gibi.

Pakistanlı Müslüman bir ailenin çocuğu Adeem, şizofreni hastası olan annesine hayatı boyunca annelik yapmak zorunda kalmış olan Cate ve gitgide nefret ettiği babasına dönüşen Jesse…

Üç farklı hayat… Üç farklı mekân… Uzaylılardan gelen mesajla dünyaları yerle yeksan olan hayatının henüz başındaki bu üç genç, umutlarını, hedeflerini, endişelerini, geleceklerini, beklentilerini, pişmanlıklarını, sevgilerini, özetle ellerinde ne varsa her şeylerini bu yedi güne sığdırıyor.

Farah Naz Rishi, Umarım Mesajımı Alırsın’da azınlıkta kalan kimliklerin yaşamına eğiliyor. Bir yandan sonsuzmuş gibi yaşadığımız hayatımızda ertelediğimiz şeyleri hatırlatırken, bir yandan da bizi hoyratça kullandığımız dünyanın gerçekleriyle yüzleştiriyor.

“Dünyanın sonu hiç bu kadar büyüleyici olmamıştı. Farah Naz Rishi’nin insan olmayı gerçekliğin tüm tonlarında gösteren çarpıcı ilk kitabından gözlerimi alamadım.”
– Adam Silvera, New York Times çoksatan kitabı Ve Sonunda İkisi de Ölür’ün yazarı

23 Eylül 2022

 

İthaki Yayınları, değerli yazarımız Tarık Dursun K.’nın eserlerini yayımlamaya başladı. İlk olarak Rızabey Aile Evi, Kurşun Ata Ata Biter ve Hasangiller adlı eserler okurlarla buluşuyor.

RIZABEY AİLE EVİ

İzmir’in Karataş semtindeki Deveçıkmaz Yokuşu’nda bir pansiyon: Rızabey Aile Evi.

Kaderin bir araya getirdiği iki arkadaş, Hulusi ve Kemal, Rızabey Aile Evi’nde bir oda tutar. Burada, hayatlarını şekillendirecek, altüst edecek insanlarla karşılaşırlar. Tahsin’i, Şişman’ı, Bahriyeli’yi, Güzel İbram’ı, Fatma’yı, Recep’i onlarla birlikte tanırız. Sonra olaylar gelişir, işler değişir; öyle ki, Hulusi ve Kemal ölümle burun buruna gelir.

Tarık Dursun K., 1957’de basılan bu ilk romanında iki arkadaşı bir araya getiren ve sonra da ayıran olayları büyük bir ustalıkla anlatıyor. Dahası, Akira Kurosava’nın dünyaca ünlü filmi Raşomon’daki gibi, romanını farklı karakterlerin ağzından ilerleterek, biçimsel ve dilsel açıdan da Türk edebiyatının yüz akı eserlerinden birine imza atıyor.

Rızabey Aile Evi her şeyden öte bir dayanışma ve dostluk hikâyesi. İnsanların dostları için canlarını feda etmekten çekinmedikleri zamanlardan bize yadigâr.

KURŞUN ATA ATA BİTER

Sınırda yaşanan hayatların hikâyesi: Kurşun Ata Ata Biter.

Tarık Dursun K., kendisine 1984 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandıran romanında, babadan oğula devreden kaçakçılık işleriyle uğraşan Üzer, Cevahir ve Tahir’in mücadelesine odaklanıyor. Onlara eşlik eden ve en az onlar kadar iyi çizilmiş Gazel ve Hediye’nin üzerinden de kadının bir sınır kasabasındaki yeri hakkında canlı görüntüler ortaya koyuyor. Tellerin, mayınların, düşmanların çevrelediği bu coğrafyada direnmek ve ayakta kalmak, ancak insanların birbirine duyduğu güvenle mümkün.

Mekân tasvirleri, gerilimin ön planda olduğu at üstündeki sahneleri ve diyaloğu önde tutan anlatımıyla Kurşun Ata Ata Biter’de, yazarın edebiyatla olduğu kadar sinemayla da derin bir bağ kurduğu açıkça görülüyor.

HASANGİLLER

Hasangiller, adından da anlaşılacağı üzere Hasan ve etrafındaki insanları; yani ailesini, arkadaşlarını anlatıyor.

Peki, kim bu Hasan?

Hasan bir yeni yetme, bir “delikanlı”. Bir yanıyla aylak bir genç adam. Arkadaşlarıyla serserilik etmeyi, tüm gün boş boş dolaşmayı seviyor. Bir yanıylaysa yuva kurmak, bir işin ucundan tutmak isteyen, el yordamıyla kendisini var etmenin yollarını arayan bir kahraman o.

Günün birinde, randevuevinde çalışan “dostu” Günay yüzünden elini kana buluyor. Alelade hayatı, geleceğe dair planları altüst oluyor. Hapse girip çıktıktan sonra, hayat aldırışsız ve hercai akıp giderken Hasan da kendisine soruyor: Peki, kim bu Hasan? Ne yapmak istiyor?

Hasangiller, hayatta ve aşkta yolunu arayan, buldum sandıkça kaybeden ancak inatla bir kez daha arayacak gücü kendinde bulan bir genci tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor.

21 Eylül 2022

 

Everest Yayınları yazarımız Gülayşe Koçak’ın “Beşinci Kat” adlı yeni romanını yayımladı.

Gülayşe Koçak, Beşinci Kat’ta, farklı karakterlere sahip üç kadının zaman zaman dayanışarak, zaman zaman da çatışarak büyüttüğü “çoksesli” dostluğun hikâyesini anlatırken, merdiven boşluğuna takılıp kalmış çocukluk travmalarına, hayal kırıklıklarına, korkulara ve özlemlere de ses veriyor: Bir apartmanın yarı karanlık kapıcı dairesinden en üst kattaki tekinsiz ama albenili aydınlığa uzanan fısıltılar yıllanmış sırları, kilitli odaları, bastırılmış öfkeleri ve kaçınılmaz bir yüzleşmeyi haber veriyor.

Bir viola da gamba ezgisinin hüznünü de, neşesini de satır aralarına taşıyan, yaşamın ahengini selamlayan bir roman Beşinci Kat.

Çok küçükken, hayallerimde çok ağır hasta olduğumu, ateşler içinde kıvrandığımı, annemle babamın ölüm döşeğimde ağlaştıklarını kurgulardım. Bu tatlı hayaller gece yattığımda beni saatlerce oyalardı. Daha sonraları, bu hayallerimin nesnesi Zafer Amca olmuştu: Onu ağlayarak tabutumu taşırken, kendini pişmanlıklar içinde yerden yere atarken, ardından uzak bir yerlerde inzivaya çekilmiş, beni düşünerek vicdan azapları içinde yaşarken canlandırırdım zihnimde. Ah çocukluk…

15 Eylül 2022

 

Sevin Okyay’ın William Shakespeare’den “Romeo ve Juliet” ve “Macbeth” çevirileri İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

ROMEO VE JULIET

Damarlarında bir soğukluk hissedeceksin, uykun gelecek. Nabzın atmayacak, bedenin soğuyacak, nefes almayacaksın.

Romeo Montague ve Juliet Capulet, İtalya’nın Verona şehrindeki iki düşman ailenin çocuklarıdır. Juliet’in babası, kızının Paris’le evlenmesini ister. İkisini bir araya getirmek için büyük bir parti planlar. Romeo ve arkadaşları, partiye maskeli olarak gelirler. Romeo ile Juliet karşılaşır, birbirlerine âşık olurlar ama aşklarına izin verilmeyeceğini anlayıp gizlice evlenmeye karar verirler. Kızının gizlice Romeo’yla evlendiğinden haberi olmayan babası, o hafta içinde Juliet’in mutlaka Paris’le evlenmesi gerektiğine karar verir. Rahip Lawrence, kısa süreyle insanı ölü gibi gösteren bir iksir alması için Juliet’i ikna eder. Bu plana göre Juliet uyanınca, kimsenin haberi olmaksızın kocası Romeo’ya kavuşacaktır.

Ölmüş görüneceksin. Kırk iki saat böyle kalıp Sonra, hoş bir uykudan uyanır gibi uyanacaksın.

İngilizcenin en büyük yazarı William Shakespeare’in, 1590’lı yıllarda kaleme alındığı tahmin edilen ve dört yüzyıldır önemini yitirmeyen romantik tragedyası Romeo ve Juliet, aşkın alacakaranlık tabiatına dair yazılmış başyapıtlardan biri.

MACBETH

Uyanın! Uyanın! Felaket çanını çalın! Cinayet ve ihanet!

Glamis Beyi Macbeth savaştan zaferle dönerken üç cadı tarafından karşılanır. Onu sadece Glamis Beyi olarak değil, aynı zamanda Cawdor Beyi ve geleceğin kralı diye selamlayan cadıların bu tuhaf kehanetlerle dolu sözlerine anlam veremeyen Macbeth, kısa süre sonra Kral Duncan tarafından kendisine gerçekten de Cawdor Beyi unvanı verildiğini öğrenince, krallık tahtını arzulamaya başlar. Elbette bu arzu, beraberinde ihanet ile cinayeti de getirecek, taht sevdası muzaffer bir askerin hayatına gölge düşürecektir.

Ölümün taklitçisi bu rahat uykuyu atın üzerinizden, Gelin de ölümün kendisine bakın!

İngilizcenin en büyük yazarı William Shakespeare’in unutulmaz yapıtı Macbeth, ilk kez 1606’da sahnelendi. Yazarın en kısa tragedyası olan bu eser, ihtirasların ne denli ölümcül, iktidar arzusunun ne kadar yok edici olabileceğini anlatırken, insanın içindeki karanlığın nasıl şekillendiğini adım adım resmediyor

Mezarlarınızdan hortlak gibi yükselip ruh gibi yürüyün Bu dehşeti anlamak için!

15 Eylül 2022

 

Yazarımız Turgut Yasalar’ın “Ali Şamil – Büyük Taarruz’un Küçük Tanığı” adlı romanı Nemesis Kitap’tan çıktı.

Büyük Taarruz’un kahramanı Ali Şamil’in, Ahlat’tan Enver Paşa’nın konağına, Sultan Vahdettin’in damadı İsmail Hakkı Bey ile dostluğundan Kurtuluş Savaşı’na kadar uzanan destansı yaşamı.

1916-1922 arası tarihimizin en önemli olaylarına şahitlik eden Ali Şamil, 1955 yılının ramazanı boyunca kıraathanesinde toplanan insanlara anılarını anlatır. Genci, yaşlısı herkes bu küçük adamın başından geçenleri can kulağıyla dinler. Ali Şamil hikâyesini tamamladığında yaşadıkları hem gönüllere hem de hafızalara kazınır.

Turgut Yasalar, Ali Şamil Büyük Taarruzun Küçük Tanığı’nda, yakın tarihimize damga vuran olayları, Kurtuluş Savaşı kahramanı küçük dev adam Ali Şamil’in gözünden ustalıkla anlatıyor…

22 Ağustos 2022

 

Mirjam Pressler’in “Selam, Ben Kitty” adlı kitabı yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak, Genç Timaş tarafından Ebrar Karadeniz’in çevirisiyle yayımlandı.

Bir ev kedisi olan Kitty, sahibi Emma ile mutlu bir yaşam sürer. Fakat Emma’nın başına gelenlerden sonra tek başına sürdüreceği hayatta kalma mücadelesi başlar, ki çoğu kişi bunun bir ev kedisi için o kadar da kolay olmadığını bilir.

Kitty kendi başına sokaklarda yaşamayı ve kendini beslemeyi öğrenmelidir. Eski bir fırının bahçesinde yeni arkadaşlar edinmeye başlar: Flecki, Anusch ve dünyadaki iyilik ve kötülüğün felsefesiyle ilgilenen bilge kedi Bruno.

Sokakta kaldığı süre boyunca Kitty dünyaya dair pek çok şey öğrenir. Evlerini terk etmek zorunda kalan kedilerle tanışır. Sokaktaki yaşama uyum sağlamaya başlasa da Kitty kendisine yeniden bir ev bulmalıdır.

11 Ağustos 2022

 

Yazarımız Sebahat Söylemez’in İtalyanca yazdığı “Lettere dalla cupola blu del cielo (Mavi Gök Kubbeden Mektuplar) adlı eseri 55. Acqui Storia Ödülleri’nde tarihi roman bölümü jürisi tarafından oybirliği ile mansiyon ödülüne layık görülmüştür.

162 eserin yarıştığı Premio Acqui Storia-Acqui Tarih Ödülü’nün 55.sine editörler ve yazarlar olağanüstü bir katılım gösterdi. Premio Acqui Storia ödülüne katılan eserlerin zaman içinde süreklilik göstermesi ödülün sadece İtalya’da değil, Avrupa’daki popülaritesine, ciddiyetine ve otoritesine işaret etmektedir.

İtalya Başbakanı, Senato Başkanı, Büyük Millet Meclisi Başkanı, Kültür Bakanlığı himayesinde gerçekleştirilen ödül İtalya’nın ve Avrupa’nın tarih alanındaki kitap ödülleri arasındaki en önemlisidir.

Acqui Storia Ödülü geleneksel olarak, etkinliğin temel partnerleri olan Piemonte Bölgesi, Amag Grubu, Ulusal Vergi Enstitüsü, CTE Spa, BRC Endüstriyel Otomasyon, Collino, Benzi Grubu, Torino Tasarruf Bankası Vakfı ve Alessandria Tasarruf Bankası Vakfı katılımı ile Acqui Terme Belediyesi tarafından düzenlenmektedir.

10 Ağustos 2022

 

Everest Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Erich Maria Remarque’ın “Üç Arkadaş” adlı romanını Dr. Saffet Günersel ve Yasemin Dindaş’ın çevirisiyle yayımladı.

“Yaşam bir hastalıktır ve ölüm doğumla başlar. Her nefes alış ve kalbin her çarpışı aslında biraz ölüm, sona yaklaştıran küçük bir sarsıntı demektir.”

1920’lerin sonunda Berlin: I. Dünya Savaşı çoktan bitmiştir, gece kulüpleri yaşama sevinciyle dolup taşmakta, sokaklarda fakirlik ve siyasi huzursuzluk hüküm sürmektedir. Ekonomik krizin insanları bunalttığı bu dönemde üç eski asker, savaşın yaralarını sarmaya, yeni hayata tutunmaya çalışmaktadır. Üç Arkadaş, bir otomobil tamirhanesini ustalıkla ve kurnazlıkla işleten Robert, Gottfried ve Otto’yu, Robert’in genç Pat’a duyduğu trajik aşkı, korkuları ve endişeleri, cesareti ve dostluğu, savaştan ve barıştan daha üstün olan umudu incelikle ve samimi bir dille anlatıyor.

“Remarque dendi mi akla ilk önce siperler, davul sesleri, mevzi savaşları gelir, tabii Üç Arkadaş’ı okumadıysanız. Sıkı dostluklar ve narin bir aşkla örülmüş harika bir roman.” – Stefan Volk, Bücher

10 Ağustos 2022

 

İthaki Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak John Brunner’in “Koyunlar Yukarı Bakar” adlı kitabını Cenk pamay’ın çevirisiyle yayımladı.

Bilimkurgu yazınının başlıca kâhinlerinden biri olan John Brunner, aynı zamanda türün en deneysel ve yenilikçi eserlerine imza atmış bir yazar. Koyunlar Yukarı Bakar ise yazarın en dehşet verici kehanetlerinden biri.

İki dünya savaşının ve sanayileşmenin ardından hava kirliliği öyle bir seviyededir ki insanlar maske takmadan açık havada yürüyemez hâle gelmiştir. Tarımda ve hayvancılıkta kullanılan toksik maddeler yüzünden bebeklerin ölüm oranları artmış, doğum kusurları ve fiziksel hastalıklar normal sayılmaya başlamıştır. Büyük şirketler her türlü kâr için savaşırken, yozlaşmış hükümet görevlileriyse cebini doldurmanın peşindedir.

Çevreci Austin Train yaptığı kehanet niteliğindeki uyarıların ardından gördüğü tepkiler yüzünden firardadır. Radikal çevreci gruplar onun liderliğini ve manifestosunu benimsemişken hükümet ise onu ortadan kaldırmanın planlarını kurmaktadır. Medyanın tek derdi ise reyting kaygısıdır. Çok az insan dünyanın geleceğinin, insanlığın kirli parmakları arasından kayıp gitmekte olduğunun farkındadır.

İnsanlık olarak çevreye verdiğimiz zararı geri alabilir miyiz? Yoksa her şey için artık çok mu geç kaldık?

Koyunlar Yukarı Bakar, günümüzün ve geleceğimizin otopsisi.

2 Ağustos 2022

 

Değerli yazar Selman Bayer’in ajansımız yazarları arasına katıldığını duyurmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Selman Bayer’in eserlerinin tüm telif hakkı yönetimi bundan böyle ONK Ajans tarafından yapılacak.

Selman Bayer 1978 Bursa doğumlu. Evli. İlk ve orta öğretimini Bursa’da tamamladı. Üniversiteyi İstanbul’da okudu. Eleştiri yazıları ve şiirleri Post Öykü, Sabah Ülkesi, Dergah, Hacı Şair, Yumuşak G gibi dergilerde yayınlandı. “Kendi İçine Düşenler Ansiklopedisi” (roman), “Azizler ve Haydutlar” (roman) ve “Olmaya Devlet” (şiir) adında üç kitabı mevcuttur.

19 Temmuz 2022

 

Charles Baudelaire’in Alişanzade İsmail Hakkı tarafından Osmanlı Türkçesi’ne çevrilen  ve yazarımız Hilmi Yavuz tarafından Latin harflerine aktarılan “Elem Çiiçekleri” adlı eseri Everest Yayınları tarafından yayımlandı.

Charles Baudelaire’i okumak ve anlamak, iyi bir şairi okuyup anlamanın çok ötesinde modern dünya şiirinin temel niteliklerinin anlaşılmasına kapı açar. Baudelaire’in genelde dünya, özelde Türk şiirine büyük etkileri olan Les Fleurs du Mal adlı yapıtını 1927 yılında Alişanzade İsmail Hakkı Osmanlı Türkçesine aktarmıştır. Bu çeviri, Les Fleurs du Mal’in toplu ilk çevirisi olarak edebiyat tarihi açısından dikkate değer. Bunun yanı sıra Osmanlı Türkçesinin imkânlarıyla Baudelaire şiirini başarıyla aktarması bakımından da Türk Edebiyatı’nda edindiği yer hâlâ önemini korumaktadır. Elinizdeki kitapla Alişanzade’nin sözü geçen çevirisi çağdaş Türk şiirinin önemli isimlerinden Hilmi Yavuz tarafından Latin harflerine aktarılmıştır. Hilmi Yavuz, kitabın Fransızca aslıyla karşılaştırmalı olarak gerçekleştirdiği titiz aktarımını geniş bir sözlükle destekleyerek okura kolaylık sağlamaktadır.

8 Temmuz 2022

 

Artemis Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Renée Rosen’ın “Park Bulvarı’nda Yaz” adlı romanını Ayhan Semih Koç’un çevirisiyle yayımladı.

Sene 1965 ve Cosmopolitan’ın kimselerden çekinmeyen yeni yayın yönetmeni Helen Gurley Brown, yasak konularda konuşmaları için kadınları yüreklendirerek batmakta olan bir dergiyi diriltti ve cüretiyle tüm Amerika’yı şoke etti.

New York, Alice Weiss gibi hayallerinin peşinden gitmek için küçük kasabasını terk eden bekâr kızlar için fırsatlarla dolu. Fotoğrafçı olmayı düşleyen Alice’in şansına o zamanlar batmak üzere olan Cosmopolitan dergisinin ilk kadın yayın yönetmeni Helen Gurley Brown için çalışmak gibi olağanüstü bir fırsat çıkıyor.

Umut ve çaresizlikle çıktığı yolda hiçbir şey Alice’i yeni hayatının sıra dışı sürprizlerine hazırlayamaz. Sex and the Single Girl gibi skandal yaratan bir kitabın yazarı olan kadın için çalışmayı reddeden editör ve yazarlar bir bir istifa ediyor. Gizli notlar, makale fikirleri, kapak tasarımları yanlış ellere geçiyor. Birileri, patronunu sabote etmek için Alice’i kullanmaya kalkıyor. Ama sadakatinden vazgeçmeyen Alice, Helen’a yardım etmekte kararlı. Dergide gerilim tırmanırken Alice, bir yandan New York’ta kendine bir hayat kurmaya çalışıyor. Lüks restoranlar, gösterişli partiler ve niyeti çok da iyi olmayan erkeklerle dolu göz alıcı yeni dünyasında hayallerini unutmamayı başarabilecek mi?
Neyse ki çok geçmeden Helen Gurley Brown’dan hayatının en önemli dersini öğreniyor: Bir kadın isterse her şeye sahip olabilir!

4 Temmuz 2022

 

Yabancı Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Anna-Marie McLemore’un 2016 yılında ABD’de National Book Award, James Tiptree Jr. Award ve 2017 yılında Stonewall Honor Award kazanan “Ay Bizimken” adlı romanını Merve Özcan’ın çevirisiyle yayımladı.

Kasabalıların Bal ve Ay lakabını taktıkları Miel ile Sam, tüm tuhaflıklarıyla birbirlerine kenetlenmişlerdi. Miel’in bileğinde güller büyüyordu ve dedikodulara göre, beş yaşındayken kasabanın eski su kulesinden dökülüvermişti. Sam ise boyayıp ağaçlara astığı aylar ve annesiyle birlikte kasabaya taşınmadan önceki hayatının gizemli oluşu nedeniyle dikkat çekiyordu.

Tüm garipliklerine rağmen onlar bile, cadı oldukları rivayet edilen Bonner kızlarından uzak duruyordu. Fakat güzellikleriyle nam salmış dört kız kardeşin bir gün Miel’in bileğinde büyüyen gülleri istemesiyle bu durum kökten değişecekti. Bu güllerin herkesi kendilerine âşık edebileceğine inanıyorlardı ve onlar istediklerini alana kadar, Miel’in canı pahasına sakındığı hiçbir sır güvende değildi.

“McLemore çarpıcı ve modern bir peri masalı yaratmak için büyülü öğeleri ve etnik karakterleri bir araya getiriyor… Zengin ve saygı dolu anlatımı McLemore’un alameti farikası… Cinsel kimlik, aile ve tarihin kişi üzerindeki baskısıyla ilgilenen okurlar, Ay Bizimken’de bunlara ve başka güçlü temalara değinen sürükleyici bir hikâye bulacaklar.” —Publishers Weekly

“Sırların, onları anlatmanın, kendi gerçeğini cesurca yaşamanın ve söylemenin gücüne dair bir hikâye bu.” —Lambda Literary

“McLemore’un leziz üslu.bu, cinsiyet, cinsellik ve ırk konularına uzanarak aşk ve gerçeklik üzerine anlatılması gereken bir hikâyeyi ortaya koyuyor. Tabii içine bir parça büyü eklemekten de geri durmuyor” —Entertainment Weekly

29 Haziran 2022

 

Cengiz Aytmatov’un “Çocukluğum” adlı eseri yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak, özel kutulu edisyonuyla, Fatma & Serdar Arıkan’ın çevirisiyle Ketebe tarafından yayımlandı.

Kırgız halkının siyasi ve toplumsal kırılma anlarını ve büyük değişimlerin yarattığı derin sancıları anlattığı eserleri 176 dile çevrilen büyük usta Cengiz Aytmatov’un dilinden; çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair hem okuma lezzeti vadeden hem de kaynak niteliğinde eşsiz bir eser!

Halkının yaşadığı zorluklara kayıtsız kalamayan yüksek bir ruhun tüm dünyada yüzbinlerce okura ulaşan eserlerine esin kaynağı olan, onu sadece Kırgız edebiyatının değil dünyanın en önemli yazarlarından biri yapan yazın serüvenin ilk sıçrayış noktasından hatıralara yer veren Çocukluğum, Aytmatov’un uzun soluklu yürüyüşünün ilk adımlarına odaklanıyor.

Cengiz Aytmatov’un aile ve eğitim hayatından arşiv görüntüleri ve geniş bir koleksiyondan özenle seçilen fotoğrafları ile de süslenen Çocukluğum’un bu özel edisyonu; kutulu benzersiz tasarımı, özel baskı, cilt ve kâğıt kalitesi ile koleksiyonluk bir eser.

24 Haziran 2022

 

Pegasus Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Rolf Dobelli’nin “İyi Yaşama Sanatı : Mutluluğa Giden Şaşkınlık Verici 52 Yol” ve “Dijital Yaşamla Başa Çıkma Sanatı: Haberlerden Uzak Durmanın Ve Bilgi Akışına Hakim Olmanın Yolları” adlı kitaplarını Anıl Alacaoğlu’nun çevirisiyle yayımladı.

İyi Yaşama Sanatı

Mutluluğa Giden Şaşkınlık Verici 52 Yol

İyi Bir Yaşama Çıkan Bir Yol mu Arıyorsunuz?
Bu Kitapta 52 Tane Bulacaksınız!

Antik çağlardan beri insanlar iyi bir yaşama sahip olmanın önemini sorgularlar. Nasıl yaşamalıyım? İyi bir yaşam için ne gereklidir? Kaderin benim yaşamımdaki rolü nedir? Paranın yaşamımdaki yeri nedir? Mutluluğu amaçlamak mı, yoksa mutsuzluktan kaçınmak mı daha iyidir?

Bu sorular tekrar tekrar ortaya atılır fakat cevaplar daima hayal kırıklığı yaratır. Peki neden? Çünkü biz cevap olarak tek bir prensip, tek bir öğreti ararız. Ancak bizi mutluluğa ulaştıracak böyle bir altın kural yoktur. Dünya bizim onu tek bir görüş ya da birkaç ilke aracılığıyla anlayabileceğimizden çok daha karmaşıktır. Dünyayı anlamlandırabilmek ve yeni bakış açıları kazanabilmek için düşünme yöntemlerinden oluşan araç gereçlere ihtiyacımız vardır. Rolf Dobelli işte bu araç gereçlerin en iyi 52 tanesini kitabında okurlarıyla paylaşıyor.

İyi Yaşama Sanatı’nda iş ve özel hayatınızda daha akıllıca düşünmenin, daha iyi kararlar vermenin 52 zihinsel kestirme yolunu bulacaksınız. Bu yollar size iyi bir yaşam garantisi vermeyebilir ancak yaşamınızın dümenini “iyi” yöne doğru kırmanız için size bir şans verecektir (ve hepimizin istediği de aslında budur).

Dijital Yaşamla Başa Çıkma Sanatı

Haberlerden uzak durmanın ve bilgi akışına hâkim olmanın yolları

Hayatınızla ilgili daha doğru kararlar almak ister misiniz? O halde telefonunuzdaki haber uygulamalarını silin ve televizyonunuzdan kurtulun!

Her zaman, her şeyden haberdar olmamıza karşın bilgi birikimimiz çok azdır. Bu, sürekli olarak “haber tüketmemizden” kaynaklanır. Haberlerde ise genelde önemsiz olaylara ait tadımlık haber yazıları, gösterişli fotoğraflar, heyecan verici “gerçekler” yer alır.

Aslında haberler bizim için zararlıdır: Ruhumuzda yaralar açar, gerçekten önemli şeylere dair bakışımızı çarpıtır, irademizi zayıflatırlar ve bizi depresifleştirirler.

Çoksatan yazar Rolf Dobelli uzun yıllardır tek kelime haber okumadan yaşıyor ve bunun özgürleştirici etkisini ilk ağızdan bu kitabında ele alıyor. Siz de onun yaptığını yapın: Haberlerle olan ilişkinizi kökten kesin. Radikal bir şekilde yapın bunu. Böylece doğru düşünecek, değerli görüşlere sahip olacak ve kaosun hüküm sürmediği stressiz bir dijital yaşama sanatının inceliklerini keşfedeceksiniz. Hem iş hayatınızda hem de özel hayatınızda daha iyi kararlar aldığınızı göreceksiniz. Bu sayede sizi rahatlatan ve mutlu eden şeyler için aniden daha fazla zamanınız olduğunu fark edeceksiniz.

“Bu, şimdiye kadar yazdığım en kişisel kitap. Tam bir haber bağımlısıydım ama yıllardır hiçbir haberi okumadan yaşıyorum ve bu özgürlüğün etkilerini hem hisseden hem yaşayan biri olarak ilk ağızdan bunları anlatmak istedim: daha yüksek bir yaşam kalitesi, daha net düşünceler, anlam dolu görüşler ve çok fazla zaman. Haber okumayı bırakın! Hayatınızın her alanında daha iyi kararlar alacaksınız. Ve en önemlisi de kayda değer hiçbir şeyi kaçırmayacaksınız!”  – Rolf Dobelli

23 Haziran 2022

 

Raymond Chandler’in Sevin Okyay tarafından dilimize çevrilen “Uzun Veda” adlı romanı, çeviri hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak Alfa Yayınları’ndan çıktı.

Özel dedektif Philip Marlowe’un talihsiz arkadaşı Terry Lennox, karısının ölümü nedeniyle sırra kadem basmak zorundadır. Marlowe iyi bir arkadaş olmanın gereğini yerine getirir ve Lennox’a yardım eder. Ancak Marlowe arkadaşının ardından Tijuana uçağına el sallarken neye bulaştığının pek de farkında değildir. Çok geçmeden kendisini Los Angeles’ın zengin muhitlerinden birinde, alkolik zenginler, sinir krizinin eşiğindeki kadınlar, gözü kara gangsterler, düzenbaz polisler ve onların arasındaki karmaşık ilişkiler ağının ortasında bulur. Gizemli arkadaşının suçsuzluğuna dair hisleri onu kaç cesedin peşinde, hangi bulmacalara sürükleyecektir?

Raymond Chandler’ın ustalık eserlerinden 1955 Edgar Ödüllü Uzun Veda, yazarın yarattığı karakterlere, kendisinden ve hayatından izler de kattığı son derece önemli bir metin.

14 Haziran 2022

 

Ayrıntı Yayınları, çok sevilen Netflix programı Time to Eat’in sunucusu ve The Great British Baking Show’un kazananı Nadiya Hussain’in aile sofralarınız için uygulayacağınız 100 farklı pratik tarifi içeren ve programıyla aynı adı taşıyan kitabını haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Zeynep Kayahan Karaçalı’nın çevirisiyle yayımladı.

Nadiya Hussain gün boyu ev ahalisine yemek hazırlamanın, hele bir de tam zamanlı bir işle meşgulseniz mutfakta vakit geçirmenin nasıl yorucu bir iş olduğunu pekâlâ biliyor.

Şimdi Yemek Zamanı, tam da bu yorgunluğu dindirmeyi hedefliyor; tüm ailenizin seveceği hızlı ve basit tariflerle hafta içi akşam yemeklerine ve yoğun günler için yemek sofralarına çözümler üretiyor. Bu basit tariflerle sadece çabuk ve kolay yemekler yapmayacaksınız, aynı anda birden fazla yemek yaparken sıfır atığı mümkün kılacak çözümleri de öğreneceksiniz.

9 Haziran 2022

 

Telgrafhane Yayınları, İkinci Dünya Savaşı’nda Auschwitz toplama kampında yaşamını yitiren Ukrayna asıllı Fransız yazar Irène Némirovsky’nin Oktay Akbal tarafından dilimize çevrilen “Çehov – Bir Yazarın romanı” adlı kitabını çeviri haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak yayımladı.

“Dünya şimdiki gibi; bir yanda acımasız cellatlar, öte yanda onlara boyun eğen kurbanlar olarak bölünmüştü. Her şey miskinlik ve adilik içindeydi. Bu adilikten iğrenmeksizin, öfkelenmeksizin, gerekli acıma duygusu ile söz edecek bir yazar bekleniyordu.

Edebiyatın o zamanlar kafalar üzerinde büyük bir egemenliği vardı. Bu avare, bilgili ve ince beğenili insanların aradığı, parlak bir eğlence, temiz bir estetik duygu değildi, bir doktrindi. Sözcüğün tam anlamıyla bir yol göstericiydi Rus yazarı… Avrupalı okur gibi ‘Biz neyiz?’ diye sorulmuyordu. Korku ile ‘Biz ne olmalıyız?’ diye sorguya çekiliyordu. Her yazar da kendi yönteminde bir yanıt vermeye zorlanıyordu. Karamazov Kardeşler yeni çıkmıştı. Saltıkov Şçedrin Golovyev Ailesi’ni yazıyordu. Turgenyev’in güzel ve melankolik öykülerinin tutulduğu bir dönemdi. Tolstoy ise kraldı, Tanrıydı.

Ve bütün Rusya’nın saygı duyduğu bu büyük adamlar arasında, yalnızca geçimini sağlamayı düşünen, alçakgönüllü bir delikanlı, Anton Çehov da ilk öykülerini yazmaktaydı…”

31 Mayıs 2022

 

The Kitap, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Pamela Thurschwell’in “Sigmund Frued” adlı kitabını Sena Yılmazkarasu’nun çevirisiyle yayımladı.

İnsana bakışımız Freud’dan sonra asla eskisi gibi olmadı. Freud’un teorisi olan psikanaliz, pek çok şeyle birlikte, aşkı, nefreti, çocukluğu, aile ilişkilerini, uygarlığı, dini, cinselliği, fanteziyi ve günlük yaşamımızı saran çatışmalı duyguları anlamanın yeni yollarını gösterdi. Bugün hepimiz Freud’un yenilikçi ve tartışmalı kavramlarının gölgesi altında yaşıyoruz. Freud’un hayatını, teorilerini, anahtar kavramlarını, etkilerini ve kültürel tesirlerini ele alan Sigmund Freud, düşünürün çağdaş kültür ve eleştirel teori üzerindeki süregelen etkileriyle ilgilenen okurlara rehberlik ediyor.

Freud’un ana fikirlerini ortaya çıktıkları bağlamlarla birlikte sunan Pamela Thurschwell, aynı zamanda eleştirel bir okur olarak, Freud’un dehasını rüyalarla, semptomlarla, dil sürçmeleriyle, mitlerle, arzuyla ve kültürle ön plana çıkarıyor. Bu yaklaşımla Freud’un çağdaş edebi ve kültürel teori üzerindeki etkisinin anlaşılır bir incelemesini gözler önüne seriyor. Thurschwell’in Sigmund Freud’u, Freud’u anlamak için eşsiz bir kaynak.

30 Mayıs 2022

 

Alfa Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Ferdinand von Schirach’ın “Onur Dokunulmazdır” adlı kitabını Firuzan Gürbüz Gerhold’un çevirisiyle yayımladı.

Anayasamız şu cümleyle başlar: “İnsan onuru dokunulmazdır.” Bu elbette yanlıştır, çünkü onura sürekli dokunulmaktadır.
Onur Dokunulmazdır, Ferdinand von Schirach’ın 2010 – 2013 yılları arasında Der Spiegel’de yayımlanan denemelerinden oluşan bir derleme. Schirach denemelerde, iyiyi ve kötüyü, toplumun ahlaki ve etik sorunları hakkındaki fikirlerini, terörizmin demokrasiye getirdiği zorlukları, ünlülerin gösteri haline gelen duruşmaları, önleyici gözaltı veya çocuk katillerine yönelik işkence tehdidi gibi konuları ele alıyor. Ayrıca iPad’le okumanın nasıl olduğu, yazma zorunluluğunun bir yazar için gerçekten ne anlama geldiği gibi kişisel sorunlara da değiniyor.

Schirach, dedesi Baldur von Schirach hakkındaki sorulara da bu kitapta cevap veriyor: Nazi torunu, genç ceza avukatına sorar: “Ben de tüm bunlar gibi miyim?” O da cevap verir: “Kimsen, osun.” Bu, büyükbabamla ilgili sorulara verebileceğim tek cevap. Bu cevabı bulmam epey zamanımı aldı.

30 Mayıs 2022

İthaki Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak çoksatan “Kan, Ter ve Pikseller”in yazarı Jason Schreier’in “Reset At : Video Oyun Sektöründeki Çöküş ve Toparlanmalar” adlı kitabını M. İhsan Tatari’nin çevirisiyle yayımladı.

Schreier’ın sektörün içindeki onlarca kişiyle yaptığı röportajlardan derlenen bu kitap, son yılların en ünlü stüdyolarının nasıl kapandığını ve sonrasında yaşananları gözler önüne seriyor.

Bioshock Infinite, Epic Mickey ve Dead Space gibi piyasanın mihenk taşlarından sayılan birçok oyunun geliştirilme sürecini ve onları yapan firmaların şok edici kapanış hikâyelerini ilk ağızdan röportajlarla ele alan Reset At, geliştiricilerin bu olaylardan nasıl etkilendiğini, kendilerini nasıl toparladıklarını, hayatlarına nasıl devam ettiklerini ya da bu endüstriyi nasıl terk ettiklerini anlatıyor.

Oyun endüstrisi hiç olmadığı kadar güçlenmişken oyun tasarlayarak düzgün bir hayat kurmak neden bu kadar zorlaştı? Bu düzeni değiştirmek için çok mu geç kalındı? Bu soruların ve çok daha fazlasının cevabı bu sayfaların arasında.

“Reset At, sektöre girmek isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak. Kendilerini oyunlara adamış oyuncular içinse ellerinden düşüremeyecekleri bir kitap.” – Wall Street Journal

“Schreier’ın gazeteciliğinin bir eşi benzeri yok.” –Forbes

25 Mayıs 2022

İthaki Yayınları Suat Derviş’in “Gel Eve Dönelim”  adlı romanını yayımladı.

“Kaç kalantor müşteri ona bu evden ayrılmayı, bu hayattan uzaklaşmayı teklif etmiş, hatta kaç erkek onu, tövbekâr olduğu takdirde nikâhla almaya kalkışmıştı.
Her defasında Gülten reddetmişti.
Bir erkeğin peşine takılıp gitmek ha!
Hayır, o bunu hayatında bir tek defa yapmıştı. Ve bu gidiş, onu işte bir umumhaneye kadar sürüklemişti.”

Fosforlu Cevriye gibi bir seks işçisi Gülten. Eskişehir Genelevi’nin en yaşlı seks işçisi. Suat Derviş, Gülten’in Şevkiye olduğu ilk gençliğine gidiyor ve onu İstanbul sokaklarından Eskişehir’e sürükleyen olayları sırasıyla anlatıyor. Klişe bir “kötü yola düşme” hikâyesi değil bu. Yukarıda da söylediği gibi, Şevkiye kurban değil, Gülten olmayı bir anlamda kendisi seçiyor.

Suat Derviş’in 1950 ve 1964 yıllarında iki defa tefrika edilen bu eşsiz romanı, gariptir ki, yazarı tarafından bile hiç anılmamış. Oysa okuyunca göreceksiniz, Suat Derviş’in en önemli, değerli ve dikkat çekici metinlerinden biri.

Karin Karakaşlı da romanın hemen ardında yer alan “Şevkiye-Gülten’in Üçüncü Doğuşu” başlıklı yazısında, “Hayatın en beklenmedik hamlelerine yer açan Suat Derviş, bize hakiki bir insan hikâyesi bahşetmiş. Şevkiye’yi ve Gülten’i, onun ömrüne sığan bütün bu insanları tanımak, pek çok farklı hayat ihtimaline iliğinden bakma fırsatı bulmak demek. Bu fırsatı değerlendirdiğimizde misliyle çoğalacağız. Bir roman bundan daha fazla ne yapsın zaten?” diyor.

18 Mayıs 2022

 

Yabancı Yayınları yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Elena Armas’ın “İspanyol Aşk Aldatmacası”  adlı romanını Burcu Karatepe’nin çevirisiyle yayımladı.

Bir düğün. İspanya’ya bir seyahat. Dünyanın en sinir bozucu adamı..
Ve üç gün boyunca oynanacak bir sevgililik oyunu. Yani kesinlikle işlemeyecek bir plan.

Catalina Martín’in acilen ablasının düğününe birlikte gideceği birine ihtiyacı vardı. Kalbini paramparça eden eski sevgilisinin nişan haberini aldıktan sonra İspanya’ya yalnız dönemezdi. Amerikalı bir erkek arkadaşı olduğuna dair söylediği küçük yalan da kontrolden çıkmaya başlamıştı.

Onunla Atlantik Okyanusu’nu aşıp aldatmacasına ortak olacak birini bulmak için tam dört haftası vardı. Kalabalık, gürültücü ailesini kandırmak ise hiç kolay iş değildi. Ancak insanların ona acıyan bakışlarından kurtulacağı anlamına geliyorsa her şeyi yapardı.

Yani, neredeyse her şeyi… Uzun boylu, yakışıklı, herkese tepeden bakan iş arkadaşı Aaron Blackford’un yardım teklifini kabul etmesi imkânsızdı. Sonuçta Catalina hayatında hiç bu kadar sinir bozucu, küstah ve katlanılmaz bir adamla karşılaşmamıştı.

Ama ailesinin heyecanı onu köşeye sıkıştırmıştı ve Aaron en iyi değilse bile tek seçeneğiydi. Seyahatleri ilişkilerini yeni bir boyuta taşırken, aralarındaki yanlış anlaşılmalar ortaya dökülecek ve Catalina adamın belki de sandığı kadar korkunç biri olmadığını fark edecekti.

2021 Goodreads Okur Ödülleri İlk Roman Ödülü

18 Mayıs 2022

 

Koç Üniversitesi Yayınları yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Jerry Brotton’un “Sultan ve Kraliçe: Elizabeth’in İslam Dünyasıyla İlişkilerinin Anlatılmamış Hikayesi”  adlı kitabını Ali Karatay’ın çevirisiyle yayımladı.

Katolik güçlerin I. Elizabeth’e karşı düzenlediği komploları ve suikastları, 1570 yılında Papa’nın onu aforoz etmesi izledi. Hem ülke içinde hem de ülke dışında Katolik güçlerin kuşatması altında kalan Elizabeth “düşmanımın düşmanı dostumdur” düsturuyla hareket ederek, İspanya’nın başını çektiği Katolik devletlerle çatışma halinde olan Müslüman devletlerle modern çağlara kadar eşi benzeri görülmeyecek siyasi, ekonomik, askeri ve ticari ilişkiler ve ittifaklar kurdu. Bu tarihler aynı zamanda İngiltere’nin İslam dünyasıyla kültürel etkileşimler içine de girmeye başladığı tarihlerdi.

İngiltere bu süreçte Babıâli’yle anlaşmalar imzaladı. Kraliçe, Sultan’ın kendisine eşitiymiş gibi muamele etmemesine aldırmadan Sultan’la, statü farkına bakmadan Sultan’ın eşi Haseki Safiye Sultan’la mektuplaştı. Sultan’a zamanı için teknoloji harikası bir kurmalı saat-org hediye etti. Fas krallarından elçiler kabul etti. Hatta Katolik Hıristiyanlara karşı kullanmaları için Müslüman devletlere mühimmat desteği sağladı.

Bu yeni ilişkiler ve ittifaklar İngiliz toplumunda Müslümanlara dair farkındalığı artırdı ve bu farkındalık, oldukça karışık ve kafa karıştırıcı bir şekilde olsa da, başta Shakespeare’in Othello ve Venedik Taciri eserleri olmak üzere, o dönem üretilen çok sayıda kültürel ürüne yansıdı.

Jerry Brotton’ın Sultan ve Kraliçe adlı çalışması, İngiltere’nin bu dönemde Türk, Arap ve Müslüman dünyasıyla kurduğu ilişkilerin sanılandan daha dostane ve çok daha kapsamlı olduğunu, Elizabeth İngiltere’sinin siyasetini, ekonomisini, ticaretini ve çehresini ciddi ölçüde etkilediğini ortaya koyuyor.

17 Mayıs 2022

 

Pegasus Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Irvin D. Yalom & Marilyn Yalom’un “Ölüm Kalım Meselesi” adlı kitabını Sevinç Seyla Tezcan’ın çevirisiyle yayımladı.

Marilyn Yalom, kendisine ölümcül kanser teşhisinin konulmasının ardından eşi Irvin D. Yalom’la birlikte bir kitap yazmak istedi ve ortaya, birlikte geçirdikleri ömürlerine dönüp baktıkları ve tüm insanlığın da ölümle yüzleşmek için tekrar tekrar dönüp başvuracağı bu değerli çalışma çıktı.

Psikiyatr Irvin Yalom, keder ve anksiyete problemleri yaşayan hastalarına adadığı kariyeriyle tüm dünyada tanınıyor. İronik bir biçimde, eşine, feminist yazar Marilyn Yalom’a kanser teşhisi konduğunda uzun yıllar mesleki anlamda ustalaştığı alanda kendi kendisini de tedavi etmesi gerekeceğini fark etti. Eşinin kanser teşhisinden sonra birlikte yazmaya karar verdikleri bu kitapta Marilyn ve Irvin Yalom çifti hayatlarında ilk defa deneyimleyecekleri bir mücadeleyle yüz yüze geldi: Marilyn ardında pişmanlıklar olmadan ölmeyi, Irvin ise son yıllarını Marilyn olmadan yaşamayı nasıl başaracağını öğrenmek zorundaydı.

Marilyn ile Irvin Yalom’un birlikte geçirdikleri son ayları farklı bölümlerde ayrı ayrı anlattıkları, ardından da Irvin Yalom’un, altmış beş yıllık evliliklerinin ardından eşi olmadan geçirdiği ilk ayı anlattığı bu kitap, kendi ölümlülüğümüzle yüzleşme ve sevdiğimiz birinin kaybıyla başa çıkma gibi güç deneyimlere yakından bakma olanağı sunuyor. Yalom çifti geniş ve sevgi dolu bir aile kurmuş, uzun ve mutlu bir evlilik yürütmüş olsa da, onlar da herkes gibi kaçınılmaz bir gerçek olan ölümle ve ölüm karşısında duyulan çaresizlik hissiyle yüzleşmeye çalışıyor ve aynı zamanda bu alanda yaptıkları derin çalışmaların getirdiği bilgelikle sevgi, keder ve aşk gibi evrensel konularda yanıtlar arıyor.

İki uzun ömrün deneyimli kaleminden doğan Ölüm Kalım Meselesi anlamlı bir hayat sürmek isteyen ve yaşamında teselli arayan herkes için açık yüreklilikle yazılmış bir rehber olacak…

11 Mayıs 2022

 

Bohumil Hrabal’ın “Yetişkinler ve İleri Düzeyde Öğrenciler İçin Dans Dersleri” adlı romanı yazar hakları ajansımız tarafından sağlanarak Elif Gökteke’nin çevirisiyle Notos Kitap’tan çıktı.

Hašek, Čapek ve Kundera ile beraber 20. yüzyılın en önemli Çek yazarlarından Bohumil Hrabal Yetişkinler ve İleri Düzeyde Öğrenciler İçin Dans Dersleri’nde kilise bahçesinde bacaklarını uzatıp güneşlenen kızlara önceki gece gördüğü rüyayı anlatan bir maceraperestin bakış açısını sunuyor. Dostoyevski’nin İvan Karamazov’u kadar filozof, Shakespeare’in Falstaff’ı kadar sarhoş ve Rabelais’nin Gargantua’sı kadar şen şatır bir anlatıcının hikâyesi bu. En ciddi konular gündelik hayatın en profan durumlarıyla yan yana gelirken çeşit çeşit karakter de en olmadık pozisyonlarda bir arada bulunarak karnavalesk bir çokseslilik yaratıyor. Romanın biçimsel kompozisyonunun noktasız tek bir cümleden oluşması ve anlatının dans eder gibi konudan konuya atlamasıyla ortaya çıkan ritim çağın en avangard biçimsel girişimlerine meydan okuyor.

“Hrabal belli bir konuşma tarzını göstermenin yeni bir yolunu icat etmiştir. Molly Bloom’un bilinçakışı sadece kafasının içindedir, oysa Hrabal’ın romanındaki akışlar şaşkınlıktan dili tutulmuş bir seyirci kitlesi için icra edilir. Bu da Joyce’ta bulunmayan bir pırıltı yaratır. Hrabal’ın anlatıcılarının hareketleri neşelidir ama bunlar aynı zamanda konudan kaçış biçimleridir. Yetişkinler ve İleri Düzeyde Öğrenciler İçin Dans Dersleri gözleri kamaşmış okura konu dışı biçimlerin koca bir ansiklopedisini, olanaksız kaçışların elkitabını sunar.”

10 Mayıs 2022

 

İthaki Yayınları, yazar haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Fred Hoyle’un “Kara Bulut” adlı romanını Gül Korkmaz’ın çevirisiyle yayımladı.

Kariyerinin büyük kısmını Cambridge Astronomi Enstitüsü’nde geçiren, yıldız nükleosentezi teorisinin kurucusu, alanının saygın biliminsanlarından biri olan Fred Hoyle, aynı zamanda yetenekli bir bilimkurgu yazarı. Başyapıtı Kara Bulut da pek çok biliminsanına ilham veren, yazılmış en bilimsel spekülatif kurgu romanlarından biri.

Amatör astronomlar, rutin gözlemler sırasında gökyüzünde bir tuhaflık fark eder. Yıldızların belli bir bölümü, olması gerektiğinden çok daha karanlıktadır. Dahası bu karanlık giderek Güneş Sistemi’ne doğru genişlemektedir ve çok geçmeden simsiyah bir gaz bulutunun doğrudan Güneş ile Dünya’nın üzerine geldiği anlaşılır.

Harekete geçen yetkililer yaklaşık on sekiz ay içinde gerçekleşecek felakete hazırlanmaya başlar. Kara Bulut’u araştırmak üzere İngiltere’de, çeşitli ülkelere mensup biliminsanlarının bir araya geldiği bir enstitü kurulur. Bu enstitünün başında da huysuz ama fazlasıyla zeki astronom Christopher Kingsley bulunmaktadır.

Ancak yıkıma giden bu yolda, biliminsanları sadece evrenin acımasızlığıyla değil, hükümetlerin iktidarsızlıklarıyla da yüzleşmek zorunda kalacaklardır.

Kara Bulut, yıkımın insanlığın üzerine düşen gölgesi.

29 Nisan 2022

 

Yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanan, Eric Maria Remarque’ın “Zafer Takı” adlı romanıAziz Merhan’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.

Yıl 1938. İkinci Dünya Savaşı patlak vermek üzeredir. Nazi zulmünden Paris’e kaçan Alman cerrah Ravic, sınır dışı edilme tehlikesine karşı mülteci otellerinde saklanmakta, çok düşük ücretler karşılığında iki Fransız doktorun hastalarını tedavi ederek hayata tutunmaya çalışmaktadır. Onun gibi bir mülteci olan şarkıcı Joan’la yaşadığı ilişki tüm karmaşasıyla devam ederken beklenmedik bir karşılaşma hayatının akışını bir anda değiştirir: Bir gün Paris sokaklarında dolaşırken Nazi hapishanesinde türlü işkencelerine maruz kaldığı Gestapo subayı Haake’yle karşılaşır ve önünde intikam hissiyle yüklü bambaşka bir yol açılır. Başkahramanın karmaşık ruhsal dünyasını büyük bir ustalıkla yansıtan Erich Maria Remarque, Zafer Takı’yla dönemin faşist terörüne başkaldıran edebi bir anıt inşa ediyor.

“Modern edebiyatta eşine az rastlanır türden tarihi bir tanıklık ve bir aşk rapsodisi.” – Frankfurter Allgemeine Zeitung

29 Nisan 2022

 

Everest Yayınları değerli yazarımız Hilmi Yavuz’un “Budalalığın Keşfi” adlı kitabını yayımladı.

Hilmi Yavuz’un denemeleri tıpkı bir Janus maskesi gibidir; bir yüzü ciddi düşünceyi gösterir bu maskenin, diğer yüzü mizaha karşılık gelen ‘gülen düşünce’ ifadesiyle karşılanabilen yazıları. Budalalığın Keşfi’nde yer alan, felsefeden edebiyata, tarihten sosyolojiye, siyasetten gündelik hayata uzanan denemelerde de bu birliktelik görülür. Yavuz’un dile, düşünceye, belleğe, mekâna, aidiyete ve güncele dair düşüncelerinin tümünün ‘modernleşme’ ile ilişkili bir sistematiğe dayandığını da okur gözden kaçırmayacaktır.

27 Nisan 2022

 

Paul Davies’in “Makinedeki Cin” adlı kitabı yazar hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak S. Emre Bekman’ın çevirisiyle Nisan ayı başında Ketebe’den çıktı.

Hayat nedir? Nasıl kaostan bir düzen yaratır?

Bilim insanları nesiller boyunca bu sorulara cevap aradılar. Çünkü hayat, tek kelimeyle büyüleyicidir. Mütevazı bir bakterinin göz kamaştıran yapısı bile hiçbir mühendisin boy ölçüşemeyeceği kompleks bir başyapıttır.Üstelik son elli yılda, moleküler biyolojide katedilen büyük ilerlemeler de yalnızca bu gizemi derinleştirmeye hizmet etmiştir.

Dünyaca ünlü fizikçi Paul Davies, bu etkileyici ve kapsamlı çalışmasında; biyoloji, kimya, mantık, kuantum fiziği, bilgisayar ve nanoteknolojinin kesiştiği yeni ve hızla gelişen bir alana adım atarak zor sorulara cevaplar arıyor. Davies, tüm bu farklı alanların kalbinde “bilgi” kavramının olduğunu söylerken olağan kabul ettiğimiz fenomenlerin gerçek mekaniğine derin bir bakış atıyor. Fotosentezden, kuşların navigasyon yeteneklerine kadar biyolojik süreçlerin nasıl kuantum mekaniğine dayandığını, kuantum fiziğinin tüm yaşamın gizli anahtarı olup olamayacağını araştırıyor.

Makinedeki Cin; hayatın karanlık kökenlerinden vücudumuzdaki hücreleri çalıştıran mikroskobik motorlara, okurunu bilimin nihai hedefine doğru ufuk açıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Yaşamın kökenlerini ve doğasını, devreler ve elektronik sistemlerle birlikte ele alırken biyolojik organizmaların kaostan düzen oluşturmak için bilgiyi nasıl topladığını ve işlediğini ortaya koyuyor.

“Davies, olay örgüsünün bizzat ‘hayat hikâyesi’ ve başrol oyuncusunun ‘bilgi’ olduğu sürükleyici bir drama anlatıyor. Bilginin ve netliğin karakteristik karışımıyla, bilginin biyolojiyi nasıl kontrol ettiğini göstermek için fizik ve teknolojinin en hızlı gelişen bazı alanlarını bir araya getiriyor. Hayat kavramının nasıl değiştiğini anlamak istiyorsanız, bu kitabı mutlaka okuyun.” – Andrew Briggs, Oxford Üniversitesi

Physics World Yılın Kitabı Ödülü
A Financial Times, Sunday Times ve Telegraph Yılın Bilim Kitabı Ödülü

20 Nisan 2022

 

Eğitim Bilimci, yazar ve akademisyen Dr. Özgür Bolat’ın kitaplarının telif hakkı yönetimini ajansımızın üstlenmiş olduğunu duyurmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.

Dr. Özgür Bolat, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Fulbright ve Türk Eğitim Vakfı bursu ile Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. Türkiye’ye dönüşünde Boğaziçi Üniversitesi’nde iki yıl öğretim görevliliği yaptı. Doktora derecesini Cambridge Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden aldı. 2007-2008 yılını MIT Sloan School of Management’ta liderlik alanında doktora dersleri alarak ve araştırma yaparak geçirdi.

2007 yılında Yeni Zelanda’da yapılan uluslararası bir konferansta ‘En İyi Genç Araştırmacı’ ödülünü aldı.

Özgür Bolat, şu anda kurmuş olduğu Anne Baba Okulunda ve ÖğretmeM Akademisinde eğitimler vermektedir. Aynı zamanda Parentwiser mobil uygulaması ile de ülkemize Kişiye Özgü Çocuk Yetiştirme Rehberini kazandırmıştır. Geliştirmiş olduğu Yetenek Yönetimi Envanteri ile kişilerin kişisel eğilimlerini keşfetmektedir. Envanteri bugüne kadar 25.000 kişi doldurmuştur. Aynı zamanda Dove Özgüven Projesini, Google Dijital Ebeveynlik Projesini, Youtube Kids Projesini, Banvit Akıllı Çocuk Sofrası Projesini ve Hepsiburada Mutlu Aile Akademisi Projesini yürütmektedir. Beni Ödülle Cezalandırma ve Sorularla Büyüyoruz adlı iki kitabı bulunmaktadır. Özgür Bolat, Tema Vakfında mütevelli üyesi, Türk Eğitim Vakfı’nda ve HelpZone Derneğinde yönetim kurulu üyesidir.

Dr. Özgür Bolat’ın Doğan Kitap tarafından yayımlanan “Beni Ödülle Cezalandırma” ve “Sorularla Büyüyoruz” adlı iki kitabı bulunmaktadır.

31 Mart 2022

 

ODTÜ Yayıncılık, yayın haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak,  Antonio Damasio’nun “Şeylerin Tuhaf Düzeni” adlı kitabını yayımladı.

Şeylerin Tuhaf Düzeni, insanoğlunun hayatta kalmasını sağlayan ve tüm yaşamın gelişip serpilmesine olanak tanıyan dinamik dengeye -homeostaza- dair çığır açan bir araştırmadır. Bizler; biyolojik, psikolojik ve hatta sosyal olarak tek hücreli canlılardan başlayan uzun bir soydan geliyoruz ve Damasio, zihinlerimiz ve kültürlerimizin görünmez bir iplikle antik tek hücreli varoluşun yolları ve araçlarına bağlı olduğunu gösteriyor. Şeylerin Tuhaf Düzeni; yaşam, duygu ve kültürün kökenlerini anlamanın yeni bir yolunu sunan, ayrıca sosyal ve biyolojik bilimleri de kapsayan kilometre taşı niteliğinde bir düşüncenin yansımasıdır.

“Damasio, evrenin doğal tarihinin yeniden inşasından daha azını açıklamaya girişmezdi zaten…Saygı duyulması gereken, mükemmel bir kitap.” –  New York Times Book Review

“Antonio Damasio, düşüncelerini net ve zarif bir şekilde aktarıyor ve bestecilerin, yazarların ve filozofların eserlerini bir araya getiriyor.” – Siri Hustvedt, Los Angeles Review of Books

“Nietzsche, aynı anda hem bilimsel olarak titiz hem de insani açıdan uygun ve eleştirmen olarak değerlendirdiğinde devrim niteliğinde olan, anlaşılması güç bir şekilde tartışılan bu kitabı ayakta alkışlardı… Şeylerin Tuhaf Düzeni, insanoğlunun gerçek kökenini ve kaynağını belirlemeye çalışan taze ve cesur bir çabadır.” – John Banville, The Guardian

25 Mart 2022

 

Yazar Ömer. F. Oyal’ın eserlerinin telif hakları yönetimini ajansımızın üstlenmiş olduğunu duyurmaktan mutluluk duyuyoruz.

Ömer F. Oyal, 1959 yılında İstanbul’da doğdu. 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Yöneticiliği bölümünü bitirdi. “Yeni Olgu”, “Söz”, “Gelecek”, “Insight Turkey”, “Radikal Kitap”, “Mesele”, “Varlık” ve “Duvar” gibi çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. “Magda Döndüğünde” romanıyla 2016 yılı Ankara Üniversitesi Roman Ödülü’nü, “Zaman Lekeleri” romanıyla 2019 yılı Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü ve “Gemide Yer Yok” romanıyla da 2020 yılı Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almıştır. Yazarın “Uçmak-Hezarfen Ahmet Çelebi” adlı oyunu halen İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmektedir.

10 Mart 2022

 

Brent Weeks’in Işıkyaratan Serisinin üçüncü kitabı “Sakat Göz” yayın hakları ajansımız tarafından sağlanarak Kerem Sanatel’in çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

Eski tanrılar uyanıyordu.

Körelten Hançer’in hedefi olan Gavin Guile hiçbir rengi göremez olmuş, üstüne üstlük bir korsan gemisine köle düşmüştü. Renklerin çığrından çıkması an meselesiydi ve Kromerya mağlup olmanın eşiğindeydi. Kromerya bir yandan kayıp Prizma’sını arıyor, bir yandan da büyünün dengesini korumak için elinden geleni yapıyordu. Ancak bu felaketi önleyebilecek tek kişi belki de Gavin Guile’dı.

Öte yandan Renk Prensi işgaline hızla devam ediyordu. Yedi satraplıktan ikisini ele geçirmişti. Şimdi de Kan Ormanı’nın sınırına dayanmıştı. Çaresiz kalan Andross Guile, bu işgali durdurmak için iki torununu kullanmaya karar vermişti: Kip ve onun psikopat üvey kardeşi Zymun. Bu ikili, bir sonraki Prizma olmak için amansız bir çekişmeye girişecekti.

“Brent Weeks, okuru hikâyenin içine çeken ve bir daha da gözlerini kaçırmasına izin vermeyen bir üsluba sahip.” – Robin Hobb

“Brent Weeks’in bu kadar iyi olması canımı sıkıyor.” – Peter V. Brett

9 Mart 2022

 

Yazarımız Melih Esen Cengiz’in yeni romanı “Tiraje” Altın Kitaplar’dan çıktı.

Ne o dünyayı duydu ne dünya onu! Yıl 1924. Çatışmalarla sarsılan Karadağ’ın zirvelerinde kaybolmuş, ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen bir kız çocuğu… Üstelik ne duyabiliyor ne konuşabiliyor. Katliamlardan kaçan bir Boşnak kadını onun elinden tutar ve küçük kız ölümden kaçanların yolculuğuna katılır. Dağları, tepeleri aşıp genç cumhuriyete, Türkiye’ye sığınırlar. İstanbul adalarından birinde onlara bir paşa kucak açar… Ve gizemli, güzel kızı Tiraje… Genç kadın sessiz kızın önündeki engelleri yıkar, ona adını verir ve yaşamaya doyamayacağı bir dünya sunar. Mutlu bir yuvada gözü pekliği ve güzelliğiyle geleceğe umutla bakan küçük Tiraje yıllar geçtikçe kaderin ona kuracağı tuzaklardan habersiz büyür, herkesi peşinden koşturan, hem çok çekici hem de korkusuz bir genç kadın olur… Dünya, hayatının aşkı Hristo ve doğuracağı bebeklerle önce gülümser Tiraje’ye, açtığı kapıları sonra birer birer kapatır. Siyah beyaz hayatında herkesin Habil olmadığını, Kabil’lerin de yoluna çıkacağını öğrenecektir Kolaşin Vadisi’nin peri kızı Tiraje. Sessiz ve asi bir ruhun öyküsüdür Tiraje’nin öyküsü. Melih Esen Cengiz’den, kendisine kucak açan genç cumhuriyette önüne dikilen bütün duvarları birer kapıya çeviren engelli çok güzel bir kadının tükenmez sevgisine, özlem ve kavgalarına tanık olacağınız bir tutku romanı…

7 Mart 2022

 

Suat Derviş’in 1930-38 yılları arasında kaleme aldığı, kadın karakterleri merkeze alan öykülerini biraraya getiren “Daktilo Nebahat” adlı öykü kitabı İthaki Yayınları’ndan çıktı.

Kariyeri boyunca neredeyse yalnız kadınları yazmış, öykülerine, romanlarına kadın ana karakterler seçmiş Derviş. Dahası yazıları, söyleşileri, röportajları ve anketleriyle de kadınları görünür kılmış. Bu efsane kadın, henüz otuzlu yıllarda tüm bu ezber bozan kadınları yarattığı için sizleri kendisine hayran edecek, henüz etmediyse.

Suat Derviş’in kadın karakterleri, onların hayata ve aşka bakışı, mücadelesi bugün de güncelliğini, gücünü koruyor. Zaten Derviş’i büyük bir yazar yapan tam da bu.

Bige Bilgen de kitapta yer alan “Suat Derviş’in Kadınları” başlıklı yazısında, hem bu derlemedeki öykülerden hem de Suat Derviş’in yıllar boyu farklı gazete ve dergilerde çıkmış “kadın”, “kadınlık” yazılarından bahsedip bu yazılardan üçünü bir araya getiriyor.

2 Mart 2022

 

Pinhan Yayıncılık, yayın haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Carl Gustav Jung’un “Çocuk Rüyaları” adlı kitabını Canberk Şeref’in çevirisiyle yayımladı.

Konu edineceğimiz rüyaların tümü, katılımcılar tarafından verilmiştir. Birçok vakada, bu rüyalar yetişkinlerin çocukluklarından hatırladıkları rüyalardır ve bizzat çocuklardan alınmamışlardır. Bu bir zorluk teşkil etmektedir, zira rüyaların hatırlanan rüyalar olmaları durumunda, artık bizzat çocuğa soru soramayız ve rüya materyallerini zenginleştirip rüyayı anlamak adına başka yollara başvurmak zorunda kalırız. Fakat rüyaları çocuklardan doğrudan kayda düştüğümüz zaman da zor bir durum içinde oluruz. Daima hesaba katmamız gerekir ki, çocuğun hiçbir bilgi kaynağı sunmaması veya sözgelimi rüyaya yönelik korku duyduğundan dolayı çağrışımlarda bulunmaması mümkündür. Dahası, kişinin ilintili çağrışımlarda bulunmaması çocukluğun erken dönemlerine ait rüyaların doğasında vardır: Bunlar, bilinçdışının bir parçasının zaman içinde dış bir konuma yerleşmiş bir dışa vurumudurlar. Bu erken dönem rüyaları bilhassa yüksek öneme sahiptir çünkü kişiliğin derinliklerinden gelen rüyalardır ve dolayısıyla sıklıkla geleceğe ait yazgının bir öngörüsü yerine geçerler.

1 Mart 2022

 

Martine Murray’in “Marsık ve Ben” adlı kitabı hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak Tuğçe Özdeniz’in çevirisiyle Can Çocuk’tan çıktı.

Joey’nin evinin yakınlarında bir tepe vardır. Kimsenin gitmediği, bakımsız, üzeri toprakla kaplı, eski bir çöplükten ibarettir burası. Yine de Joey burayı sever, burası onun tepesidir. Düşünmek ve hayal kurmak için gittiği yerdir. Bir konuda herkesten iyi olmak, gelecekte ünlü bir astronot ya da dağcı olmak için can atar Joey.

Bir gün, tepede bir ağaç ev keşfettiğinde, birinin onun özel yerini işgal etmiş olmasına çok öfkelenir. Gelgelelim bu davetsiz misafirin kim olabileceğini de merak eder. Ama onunla temas kurmak kolay olmayacaktır. Ağaç evdeki kız vahşi, sırlarla dolu biridir ve Joey’ye hiç dostane davranmaz. Joey onunla geçinmenin bir yolunu bulmalıdır. Bu yolu ararken kendisiyle ilgili de yeni keşiflerde bulunacaktır.
Marsık ve Ben dostluk, güven, kendimize inanmayı öğrenmek ve bizi özel kılan şeyin ne olduğunu keşfetmek üzerine unutulmaz bir hikâye.

21 Şubat 2022

 

İthaki Yayınları, Suat Derviş’in “Bu Başı Ne Yapalım ?” adlı romanını yayımladı.

İkisinin de adı Fatma’ydı. Birbirlerine “Fafa” ve “Fatoş” diyorlardı. Bu iki genç kız, Berlin Konservatuvarı’nda eğitim almak üzere Almanya’ya gitmişti. Ancak trenden inip otele vardıklarında bagajlarının arasına karışmış sarı bir çanta dikkatlerini çekti. Açıp baktıklarında, çantanın içinde bir kesik baş olduğunu gördüler. Akıllarında tek bir soru vardı artık.
Bu başı ne yapacaklardı?

Berlin’de bir seri katil, birbirinin eşi, elden ele gezen, karışan çantalar, Türk rakkasesi Şehrazat, ödül peşinde bir Beyaz Rus: İvan Rabakoviç, Macar asıllı ajanlar, kendisine “Teddy” denilen Tevfik Mahmut, Amerikalı boksör Jems Rowling… Suat Derviş, bu soluksuz polisiye romanında sizi birkaç günlüğüne Berlin sokaklarında gezdiriyor. Daha sonra İstanbul’un Bir Gecesi romanında da yapacağı gibi, size şehri gezdirirken en lüks otellerden en ucuz pansiyonlara, en zengin Almanlardan en yoksul mültecilere kadar farklı millet ve sınıflardan karakterin maceralarını iç içe geçirerek, bir şehrin ruhunu âdeta ete kemiğe büründürüyor.

9 Şubat 2022

 

Ferdinand von Schirach’ın “Terör – Bir Tiyatro Oyunu ve Bir Konuşma” adlı kitabı Firuzan Gürbüz Gerhold’un çevirisiyle Alfa Yayınları’ndan çıktı.

Bir terörist, pilotları, ele geçirdiği Lufthansa uçağını Münih’teki 70.000 seyirciyle dolu Allianz Arena’ya düşürmeye zorlar. Hava Kuvvetleri savaş pPilotu Lars Koch, üstlerinden gelen emirleri hiçe sayarak uçağı vurur, içindeki tüm yolcular ölür, arenadakiler kurtulur. Adam şimdi, mahkeme önünde cinayetten yargılanmaktadır. Bu davadaki yargıçlar, seyircilerdir. Suçluluğu ve masumiyeti yargılamak onlara düşer.

Ferdinand von Schirach’ın ilk tiyatro oyunu Terör, okurları ve seyircileri jüri koltuğuna oturtuyor ve çeşitli sorular yöneltiyor. Özgürlüğü mü yoksa güvenliği mi seçeceğiz? Terör tehdidine rağmen insan onuru hâlâ dokunulmaz mıdır? 70.000 hayatı kurtarmak için 164 hayat feda edilebilir mi? Hayat hayatla tartılabilir mi?

Ocak 2015’te Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı, özgürlük için ödenmesi gereken bedelleri en korkunç haliyle göstermiştir. Schirach’ın Terör’de yer alan Charlie Hebdo üzerine konuşması, düşmanlar karşısında uygarlığa dair bir ifade özgürlüğü talebidir.

26 Ocak 2022

 

Doğan Kitap, yayın haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve İmmunoloji Bölümü’nden Justin  & Erica Sonnenburg’un “Sağlıklı Bağırsak” adlı kitabını Murat Karlıdağ’ın çevirisiyle yayımladı.

Mikroplar düşman değil en büyük müttefikimiz olabilir!

Bugüne kadar bize hep mikropların düşman olduğu öğretildi. Sağlığı korumak için onlarla savaşmak gerektiği öğretildi. Peki ya öyle değilse? Ya mikroplar dostumuz hatta sağlığımızı korumak için en büyük müttefikimizse?

Vücudumuzun bütün yüzeyi, delikleri ve boşlukları mikroplarla doludur ve bu mikropların büyük çoğunluğu kalınbağırsağımızdadır. Bağırsak mikrobiyotamız bağışıklık sistemimizin nasıl işlediğini belirler. İyi çalıştığı zaman, enfeksiyonlarla verimli bir şekilde savaşırız ve kötü huylu hücreleri en erken dönemde ortadan kaldırırız. Yetersiz çalıştığında ise otoimmün rahatsızlıklardan kansere pek çok hastalığa kapı açılmış olur…

Dost mikropları korumak önemlidir. Onları korumanın en iyi yolu ise doğal beslenmekten ve kirlenmek güzeldir demekten geçiyor…

25 Ocak 2022

 

İletişim Yayınları, yayın haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının köşe taşlarından L.P. Hartley’nin başyapıtı “Arabulucu” adlı romanını Duygu Uğur’un çevirisiyle yayımladı.

Leo Colston, arkadaşları üstünde büyü yapma yeteneği olduğuna inanan sıradışı bir çocuktur. 1900 yılında bir okul arkadaşının malikânesinde geçirdiği yaz ayları onun hem yaşıtlarına hem de yetişkinlere bakışını acı tatlı deneyimlerle zenginleştirir. Aşk mektupları taşıyarak “arabuluculuk” ettiği Marian’a vurulması, yetişkinlerin ilişki sarmalındaki “aracı” konumu onu günbegün olgunlaştırır. Leo’nun aracılık ettiği ilişkilerin yönü yeni bir yüzyıla dönük ve yeni yıkımlara gebedir. Hem edebiyatta hem de sinemada büyük bir başarı elde eden Arabulucu kusursuz bir çağ romanı.

“Arabulucu on iki yaşındaki bir çocuğun gözünden bütün hayatın anlamını ortaya koymasıyla hayranlık verici bir eser.” –  Harold Pinter

“Hartley’nin öyküleri ve romanları 20. yüzyılı yeni bir ışık altında gösteren benzersiz bir yaşam enerjisiyle doludur.” – David Cecil

21 Ocak 2022

 

Değerli yazar ve şair Mehmet Yaşın’ın eserlerinin telif hakları yönetimini ajansımızın üstlenmiş olduğunu büyük bir mutlulukla duyurmak isteriz.

1958 yılında Lefkoşa’da doğan Mehmet Yaşın günümüz Türk şiirinin özgün şairlerinden biridir. Şiirler, roman ve denemeleri, Türkiye’nin yanı sıra Kıbrıs ve Yunanistan edebiyatına da ait sayılmaktadır. Uluslararası ölçekte en çok tanınan çağdaş Kıbrıs şair ve yazarlarından biridir. Türkçe şiire getirdiği farklı ses ve duyarlık, genellikle, melez edebiyat kaynaklarına, Akdeniz’in Türk ve Yunan kültürlerini harmanlamasına, dramatik ve anlatımcı bir lirizm yaratmasına, Türkçeyi tarihsel ve coğrafi anlamda çoğul biçimde kullanmasına, ayrıca kişisel deneyimleri önemseyen şiirsel izleklerine dayanır.

Çocukluk dönemi boyunca süregiden Kıbrıs’taki toplumlararası çatışmaların derinden etkilediği kozmopolit bir aileden doğdu. Her ikisi de, edebiyat ve kültürle ilgili olan anne ve babası o doğmadan ayrıldılar. 1976’da Türkiye’ye geldi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde siyasal tarih mastırı yaptı. İlk şiir kitabı, İstanbul’da 1985 Akademi Şiir Ödülü kazandı, ancak zamanın askeri cunta yönetimi tarafından toplatıldı ve 1986’da kitapları “zararlı” sayılarak Türkiye’den sınırdışı edildi. İngiltere’ye giderek, Birmingham Üniversitesi Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Bizans-Osmanlı ve Modern Yunan Eğitimleri Merkezi’nde yükseklisans eğitimine başladı. Kıbrıslı ve Türk edebiyat ve kültürleri konusundaki çalışmasıyla, Londra Middlesex Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. Bir süre Atina Üniversitesi’nde Yunan dili ve edebiyatı dersleri izledi. 1993’de, hakkındaki sınırdışı kararı kaldırılınca İstanbul’a döndü ve ödül kazanan ilk romanını yayımladı, ancak 1996’da yeniden Londra’ya gitti. İngiltere, Türkiye ve Kıbrıs’taki çeşitli üniversitelerde karşılaştırmalı edebiyat, çeviri incelemeleri, yaratıcı yazın, Kıbrıs incelemeleri ve çağdaş Türk edebiyatı dersleri verdi. 2002-2016 yılları arasında Cambridge, Lefkoşa ve İstanbul arasında bir hayat kuran Mehmet Yaşın, bir süreden beridir Atina’da yaşıyor.

Şiirleri, 1979’dan başlayarak, Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan, İngiltere ve diğer ülkelerdeki edebiyat dergilerinde yayınlandı. 20’den fazla dile çevrildi, bestelendi, sahneye kondu, görsel sanatlara uyarlandı. 1980 Sonrası Türk şiirinde, farklı çizgideki şiirlerinin yanı sıra, farklı bir anlayışı yansıtan eleştiri yazılarıyla da etkin oldu. ‘Üveyanadil, merkez-çevre kuramı, Türkçe az(ın)lık edebiyatı’ gibi kavram ve yaklaşımları geliştirdi. Şiir ve denemelerindeki izlekler romanlarında da yansımasını buldu. Şiirleri yanında, romanları, denemeleri, edebiyat eleştiri ve incelemeleriyle de bütünlüklü bir edebiyatçı kimliğiyle Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan edebiyat ve kültür hayatında dönüştürücü bir rol oynadı.

18 Ocak 2022

 

Ferdinand von Schirach’ın “Ceza” adlı kitabı, yayın hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak Firuzan Gürbüz Gerhold’un çevirisiyle Alfa Yayınları’ndan çıktı.

Ferdinand von Schirach, Ceza kitabında on iki davayı ve bu davaların belirlediği on iki kaderi anlatıyor. Suç kitaplarında olduğu gibi, insan kaderini belirlemenin ne kadar güç olduğunu, “iyi” ve “kötü”nün kararını vermekte ne kadar aceleci davranıldığını ve bunlardan doğan sonuçları gösteriyor. Yazar suçluları yargılamıyor. Aksine mesafeli bir dinginlikle ve büyük bir empatiyle; yalnızlığı, tuhaflığı, mutluluğu ve başarısızlığın peşinde koşmayı anlatıyor.

“Ferdinand von Schirach’ın en dar alanda bile çelişkileri kavrama ve büyük duygular barındıran alanları birkaç kelimeyle tasarlama yeteneği beni tekrar tekrar şaşırtıyor. Metinlerini bu kadar eşsiz kılan, duygusallıktan uzak doğruluk ve olağanüstü insancıl empatinin biraradalığı karşısında tekrar tekrar gözyaşlarına boğuluyorum.” – Michael Haneke

14 Ocak 2022

 

Epsilon Yayınevi, yayın haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Emily Lloyd-Jones’un “Kemik Evler” adlı romanını İren Kori’nin çevirisiyle yayımladı.

On yedi yaşındaki Ryn’in şu koca dünyada önem verdiği iki şey vardır: Ailesi ve ailesine ait olan mezarlık. Ne var ki şimdi bunlar da tehlikede… Ebeveynlerinin ölümünden bu yana Ryn ve kardeşleri, bir zamanlar perilere evsahipliği yapan sert ve ölümcül bir dağ silsilesinin eteğinde bulunan Colbren köyünde mezar kazıcılar olarak talihsiz bir yaşam sürüyor. Çünkü Colbren’de ölülerin daima ölü kalmaması gibi önemli bir sorun var. Dirilen cesetler “kemik evler” adıyla anılırken efsaneler onlarca yıllık bir lanetin sonucunda var olduklarını söyler. Gizemli bir geçmişe sahip harita yapımcısı Ellis kasabaya geldiğindeyse kemik evler o güne dek görülmemiş bir gaddarlıkla saldırıya geçer. Peki ama onları kışkırtan nedir? Ve daha da önemlisi, sonsuza dek ölü kalmaları nasıl sağlanabilir? Cevabı verecek olan, Ellis ve Ryn’in hem bu dehşete sebep veren lanetli sırlarla hem de kendilerinden uzun süredir saklanan gerçeklerle yüzleşecekleri yolculuktur. Kadim dağların kalbine giden, oldukça ürkütücü, beklenmedik karşılaşmalarla dolu bir yolculuk…

“Neil Gaiman, Grimm  Kardeşler ve Brontë’ler bir araya gelip yeni bir yazar yaratmış gibi! Resmen yudum yudum içip tadına vardığım bir roman oldu benim için… Tüyler ürpertici ve hipnotize eden bir korku hikâyesi. Emily Lloyd-Jones herkesin radarında olması gereken bir yazar.” – Mackenzi Lee, New York Times çoksatanı “The Gentleman’s Guide to Vice and Virtue”nun yazarı

“Bu sayfalardan yükselen ürkütücü mitoloji insanın iliklerine işliyor. Ölüm kadar gizemli, aşk kadar güçlü, dört bir yanı büyü ile dokunmuş, karanlık ve muhteşem bir eser… Bu kitabı gerçekten çok sevdim!” –  Kat Howard, Alex Ödüllü “An Unkindness of Magicians”ın yazarı

“Korkuyu derinden hissettiren karanlık bir peri masalı!  Emily Lloyd-Jones, zekâ, özlem ve kayıp olgularını tıpkı geceye musallat olan yaratıklar kadar büyülü bir şeye dönüştürüyor.” – Sarah Henning, “Sea Witch” ve “Sea Witch Rising”in yazarı

“Kadim Galler’in büyüsüyle dolu enfes bir roman… Bu sürükleyici, korkutucu, gizemli ve nihayetinde elinden düşüremeyeceğin kitapta daima beklenmeyenleri, bekle.” – Dawn Kurtagich, “Teeth in the Mist”in yazarı

14 Ocak 2022

 

Can Yayınları, Douglas Stuart’ın çevirisi telif hakları yönetimini yaptığımız çevirmenimiz Duygu Akın tarafından yapılan, 2020 Booker Ödülü alan “Shuggie Bain” adlı romanını yayımladı.

1980’ler. Glasgow şehrinin adeta öleyazdığı, ailelerin güçbela ayakta kalabildiği bir dönem. Ne var ki orta yaşlarındaki alımlı Agnes Bain daha fazlasını hak ettiğine inanır; müstakil bir ev sahibi olmak, istediğini satın almak gibi… Gelgelelim taksi şoförü kocası tarafından sürekli aldatılan Agnes, üç çocuğuyla birlikte harap olmuş bir madenci kasabasında yaşamaya mahkûm olur. Çocukları, yavaş yavaş alkol batağına saplanan Agnes’i kurtarmak için ellerinden geleni yapsalar da, bir süre sonra kendilerini kurtarmak için bir bir onu terk ederler. Yalnızca en küçükleri Shuggie, bir gün düzeleceği ümidiyle annesinin yanında kalır.

Farklı bir çocuk olan Shuggie, annesinin iddialı tavırlarını benimser. Ancak davranışları yüzünden madenci çocukları onu hırpalarken yetişkinler tarafından da acımasızca yargılanır. Diğer oğlanlara benzemeye çabalayan Shuggie, bir yandan da annesini kurtarmak, bu yoz ortamdan çıkarmak derdindedir.

Douglas Stuart’ın romanı Shuggie Bain yoksulluğu, sevginin sınırlarını ve kibrin beyhudeliğini ortaya seren, sakınmasız tavrına karşın olağanüstü çarpıcılıkta ve güzellikte bir eser.

“Bağımlılık, cesaret ve sevgi üzerine bu şaşırtıcı şekilde içten, duyarlı ve sürükleyici ilk roman bizi şaşkınlığa uğrattı… Yıkıcı tutkulara ve aile kurumuna dair alabildiğine hüzünlü, bununla birlikte umudun büsbütün solmadığı bir sorgulama.” – Booker Ödülü Jürisi

2020 Booker Ödülü
2020 Amerikan Ulusal Kitap Ödülü finalisti
2021 İngiliz Kitap Ödülleri, “Yılın Kitabı Ödülü”
2021 İngiliz Kitap Ödülleri, “En İyi İlk Roman Ödülü”

11 Ocak 2022

 

İthaki Yayınları, Martha Wells’in Hugo En İyi Seri Ödülü kazanan Katilbot Günlükleri’nden, Hugo En İyi Roman Ödülü, Nebula En İyi Roman Ödülü, Locus En İyi Bilimkurgu Romanı Ödülü kazanan “Şebeke Etkisi”ni Cihan Karamancı’nın çevirisiyle yayımladı.

“Aslına bakılırsa kafamın içinde yapayalnızım ve sorunlarımın yüzde 90 küsuru orada.”

Kendine Katilbot diyor ama sadece kimsenin duymayacağı zamanlarda. Zaten bunu başka biri duysa komik bulmaz. Sorun da değil çünkü insanlarla ilişkisinin tamamen profesyonel bir ilişki olduğunu düşünüyor.

İnsan ortakları (arkadaş değil, kesinlikle arkadaş falan değil) yakalandığında ve eskiden tanıdığı kesinlikle-arkadaşı-olmayan biri onun acil yardımına ihtiyaç duyduğunda Katilbot sert bir aksiyona atılacak.

Hem de bu sefer kendi rızasıyla!

“Katilbot’a bayılıyorum.” – Ann Leckie

“Daha önce hiçbir kitabın ana karakterine böylesine bağlanmamıştım.” – Patrick Rothfuss

5 Ocak 2022

 

Hakan Yaman’ın yeni romanı “Hüzzam’ın Uçma İhtimali” Sia Kitap’tan çıktı.

Üç darbe, üç dönem: 1960 Darbesi, 12 Mart Darbesi, 80 Darbesi. Toplumu sarsan, yüzlerce kişinin tutuklanmasına, işkence görmesine, ölümüne, ailelerin parçalanmasına, hayatların ziyan olmasına yol açan olayları vurucu ayrıntılarla ilmek ilmek örüyor Hakan Yaman, Hüzzam’ın Uçma İhtimali’nde; gencecik insanların tamamlanamayan aşklar, gerçekleşemeyen hayallerle yoğrulu dünyalarını tanıtıyor. Hayali kahramanlar yanında Turan Emeksiz’den Deniz Gezmiş’e, Talat Aydemir’den Mahir Çayan’a kadar gerçek kişilerle dokunan romanda, bu üç kaotik dönem idealleri, yıkımları ve hayal kırıklıklarıyla acıtıcı bir fon oluşturuyor, Ülkücü bir abinin Devrimci kardeşi İsa’nın romanına. Hakan Yaman’ın, onlarca tanıktan dinledikleriyle, derinlemesine bir belge çalışmasıyla kotardığı bu çarpıcı roman belki de bu dönemleri kurgusal olarak işleyen en kapsamlı yapıtlardan biri.

Belki bir hesaplaşma, belki bir iç döküş, belki de bir yüzleşme, Hüzzam’ın Uçma İhtimali. Ya da bir hatırlatma: Belki de kanadı kırık Hüzzam ne zaman uçabilirse özgürlük de o zaman yaşanacaktır. Kim bilir.

4 Ocak 2022

 

Telif haklarını temsil eden ajans olmaktan onur duyduğumuz değerli yazarımız Tarık Dursun K.’nın eserlerinin, yakında İthaki Yayınları tarafından yapılacak yeni baskılarıyla okurlarla buluşacağını duyurmanın mutluluğu içerisindeyiz. Yayınevinin hazırlıkları tamamladıktan sonra 2022 yılının ilk yarısı bitmeden yazarın eserlerinin yayımına başlaması beklenmektedir.

4 Ocak 2022

 

Tiyatro

 

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz eseri “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak, Serdar Biliş’in yönetmenliğinde çağdaş bir uyarlama ile 12 Nisan’da Maximum Uniq Hall’da prömiyer yapıyor. Saatler Kolektif’in yapımını üstlendiği, değerli oyuncu Serkan Keskin’in tek başına onlarca karakteri canlandırdığı oyunda önceden çekilen görüntülerin görüntü yönetmenliğini Ahmet Sesigürgil, sahne ve dekor tasarımını ise Gamze Kuş üstleniyor. Tuluğ Tırpan canlı piyano performansı ile hikayeye eşlik ediyor.

“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ilk kez 1961 yılında yayımlanmıştır. Tanpınar eserde Türk insanının Doğu ile Batı arasında bocalamasını irdeler.

5 Nisan 2023

 

Gerek yazar, gerekse çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan, Simon Williams’ın “Ölüm Öpücüğü” adlı oyunu Şükran Yücel’in çevirisiyle, Deniz Atam’ın rejisiyle30 Ocak’ta Alan Kadıköy’de prömiyer yapıyor. Oyunda Buket Çelik, Cemal Hünal, Furkan Kalabalık ve Renan Bilek rol alıyorlar.

Aktris Zoe Lang, alışılmadık bir doğaçlama atölyesine katılır ve kendisini gerçek hayattaki bir seri katilin yemi olmak için seçmelere girerken bulur. Gizli Suçları Soruşturma Masası, “Cerrah” adıyla bilinen bu seri katili yakalayabilecek midir?

Heyecan verici, gerilim dolu ama aynı zamanda alaycı bir mizah içeren oyun 6 Şubat’ta Ankara Küçük Tiyatro’da, 10 Şubat’ta İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda, 15 Şubat’ta Bursa Akademik Odalar Birliği’nde, 16 Şubat’ta İstanbul Bakırköy Sahne 74’de, 19 Şubat’ta İstanbul’da Alan Kadıköy’de izlenebilir.

18 Ocak 2023

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları yazarımız Suat Derviş’in unutulmaz eserinden Gülriz Sururi’nin uyarladığı “Fosforlu Cevriye” adlı müzikali seyirciyle buluşturuyor. “Fosforlu Cevriye”, 2 Kasım 2022 Çarşamba günü 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde prömiyerini yapıyor.

Anne babasını tanımadığı için gökteki yıldızlardan doğduğuna inanan, denizin kucağında bir sokak çocuğu olarak büyüyen, Galata mevkiinde karnını doyurabilmek için “icra-i sanat” eyleyen Cevriye, sıradan bir sokak kızı değil aslında İstanbul sokaklarının ta kendisidir. Hastalık ve soğuktan ölüme yaklaştığı o gece, karşısına çıkan esrarengiz bir Adam sayesinde hayata ve kara sevdaya tutunur. Cevriye’nin daha önce tanıdığı erkeklere hiç benzemeyen ve ona “siz” diye hitap eden bu Adam aslında gizli yaşayan bir idam mahkûmudur. Cevriye onu tanıdığı günden sonra artık bambaşka bir “insan” olmuştur. Hapis, sürgün, aradan geçen zaman ve türlü belalara rağmen bu aşktan vazgeçmeyen Cevriye, sevdiği için her şeyi göze alacaktır.
Oyunda 1930-40’lı yılların İstanbul’u zengin tasvirleriyle sunuluyor. Mahallelerin arka sokaklarında, hapishanelerinde, batakhanelerinde hayata tutunmaya çalışan kadınların, annelerin, çocukların ve afili delikanlıların otoriteyle olan ilişkisi çarpıcı öykülerle aktarılıyor.

Yönetmenliğini Yelda Baskın’ın,  dramaturjisini Gökhan Aktemur’un, müzik ve bestesini Oğuzhan Balcı’nın, dekor tasarımını Barış Dinçel’in, kostüm tasarımını Tomris Kuzu’nun, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan’ın, efekt tasarımını Yunus Nalcı’nın, koreografisini Maral Ceranoğlu’nun yaptığı, fotoğraflarını Ahmet Çelikbaş’ın çektiği oyunda Ayşe Günyüz Demirci, Berk Samur, Besim Demirkıran, Binnur Şerbetçioğlu, Ceysu Aygen, Çağatay Palabıyık, Elif Verit, Emre Yılmaz, Hakan Örge, Irmak Örnek, Nur Saçbüker Otan, Samet Silme, Tuğrul Arsever, Yağmur Damcıoğlu Namak, Yunus Erman Çağlar, Zeynep Ceren Gedikali rol alıyor.

31 Ekim 2022

 

David Leddy’nin yazdığı, Nazlı Gözde Yolcu’nun dilimize çevirdiği “Yitik Coriolanus” adlı oyun hem yazar hem çevirmen hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak BRC prodüksiyonuyla 9 Kasım’da Ankara Tatbikat Sahnesi’nde Türkiye Prömiyeri yapıyor.

Üç yakınının ölümüyle sarsılan Chris, hapishanede yargılanmayı beklemektedir. Benliğindeki parçalanmanın üstesinden, oyun oynayarak gelmeye çalışır. Tıpkı Shakespeare’in Coriolanus’u gibi savaş, hırs ve kibir abidesi olan Chris, kendi hayatının parodisini yapar. Arenaya çıkıp yaralarını ifşa eder. Yitik Coriolanus. Terör ve silah ticareti sarmalında; sevgisizlik, tutku, korku ve utancın kıyılarına çarpa çarpa eriyen bir ruhun hikayesi.

Oyun ilk kez Nisan 2017’de Glasgow’da Tron Theatre’da sahnelenmiş ve Scottish Arts Club Theatre Award ile The Stage Edinburgh Award ödüllerine layık görülmüştür. Cinsiyetsiz olarak yaratılan Chris karakterini önce yazarın kendisi, daha sonraki bir yapımda ise kadın oyuncu Irene Allan canlandırmıştır. Türkiye’de bu rolü ilk kez Ahsen Gül Ever üstleniyor. Oyunun yönetmenliğini Servet Aybar, yapımcılığını ise Çağrı Çetin üstleniyorlar.

20 Ekim 2022

 

Yazarımız Erdal Ozan Metin’in kaleme aldığı “Kazı Kazan Hakkı” adlı oyun 18 Ekim’de Tatbikat Sahnesi’nde prömiyer yapıyor. Genel sanat yönetmenliğini Erdal Beşikçioğlu’nun yaptığı oyunda Adem Aydil rol alıyor.

Bir milli piyango satıcısı olan Hakkı Selim, “ Kazı Kazan Hakkı” ismiyle tanınmaktadır. Toplumsal gözleş boyutunca mobil bir işte çalışmasının ve aynı zamanda duygusal olarak güçlü bir karakter olmasının avantajını yaşamaktadır. Bilet satmak için kapı kapı gezen Hakkı, kendini bir tiyatro salonunda bulur. Kendisine tiyatro sahnesinde yer bulabilmiş olmanın guruyla seyircisiyle dertleşir, meddah, post dramatik ve in-yer-face biçimlerini birleştiren oyun, modern zamanlardaki Türkiye’nin bir izdüşümünü, insanlara şans dağıtan “ şanssız” biri tarafından gözlemlenmesidir.

Yaş ve sosyal statü ayırmadan, her seyircinin kendinden bir şey bulabileceği/bulabildiği, trajedi ve komedi unsurlarını bir arada barındıran oyun, seyirci için geleneksel tiyatro öğeleri ile günümüz düşünce yapısını sorgulayan, araştıran yeni bir tiyatro biçimi sunuyor.

13 Ekim 2022

 

Robert Louis Stevenson’ın klasik gerilim romanından Leslie Bricusse tarafından uyarlanan, müziklerini Frank Wildhorn’un yaptığı, eseri dilimize çeviren Taner Tunçay’ın aynı zamanda yönetmenliğini üstlendiği “Jekyll & Hyde” müzikali  yazar ve çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanarak 23 Ekim’de Zorlu PSM’de perdelerini açıyor.

Malcolm Keith Kay’in genel sanat yönetmenliğini, Feri Baycu Güler’in yaratıcı yapımcılığını üstlendiği yapımda Hayko Cepkin, Elçin Sangu, Nermin Koçak, Umut Kurt, Cenk Bıyık, Fatih Al, Tuncay Çağıl, Işık Tolgay, Miray Akovalıgil, Alper Alpman, Buket Bahar, Elerki Taşkın ve Oğuz Turgutgenç rol alıyorlar.

“Jekyll & Hyde” 23 Ekim’den sonra 6, 15 ve 29 Kasım tarihlerinde de Zorlu PSM’de izlenebilir.

3 Ekim 2022

 

İstanbul Devlet Tiyatrosu, yeni sezonu 1 Ekim Cumartesi açıyor. Yerli yabancı klasiklerden müzikli oyunlara, dünya prömiyeri yapacak yeni metinlerden, çağdaş oyunlara uzanan geniş bir skalada birçok oyunu sanatseverlerle buluşturacak.

Ekim ayı içinde gerek yazar gerekse çevirmen telif hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenecek oyunlar şöyle : Peter Quilter’in yazdığı Nazlı Gözde Yolcu’nun dilimize çevirdiği “Tek Başıma”, Becky Mode’un yazdığı Lale Eren Dalsar’ın çevirdiği “Tamamen Doluyuz”, Patrick Süskind’in yazdığı Hale Kuntay’ın çevirdiği “Kontrabas”,  Barbara Schottenfeld’in yazdığı Sevgi Sanlı’nın çevirdiği “Yedi Kadın”, Eberhard Streul’un yazdığı Yücel Erten’in çevirdiği “Josef Bieder’in Yıldızının Parladığı An”, Jeffrey Hatcher’ın yazdığı Şükran Yücel’in çevirdiği “Bir Picasso”. Ray Cooney’in yazdığı Haldun Dormen ve Kemal Uzun’un çevirdiği “Karmakarışık”.

Ekimayında sahnelenecek sadece yazar hakları ajansımız tarafından sağlanan oyunlar ise şunlar : Mark Brown tarafından uyarlanan Başak Othan’ın çevirdiği Jules Verne’den “80 Günde Devr-i Alem”,   4 Ekim’de prömiyer yapacak olan Tarıq Ali’nin yazdığı Çınar Tuncer’in çevirdiği “Don Kişot’un Yeni Maceraları”, Clint Dyer ve Roy Williams’ın yazdığı Hira Tekindor’un çevirdiği “Maçın Adamı”.

30 Eylül 2022

 

Robert Icke & Duncan MacMillan tarafından uyarlanan George Orwell’in başyapıtlarından 1984, ajansımız aracılığıyla hakları sağlanarak Bursa Nilüfer Kent Tiyatrosu’nda sahneleniyor.

Ayberk Erkay tarafından dilimize çevrilen oyunu Murat Daltaban yönetiyor. Oyunda Adem Mülazim, Ayşe Gülerman Kum, Barıs Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Mert Tiryaki, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Cihat Temel rol alıyorlar.

1984, geleceğe yani bizlere yazılmış bir uyarıdır.

Winston, partinin çıkarları ve gücü için çalışan bir parti üyesidir. Kimliğini partinin kimliği altında tanımlayan Winston’ın hayatı, günlük tutmaya başlamasıyla değişir. Büyük biraderin herkesi izlediği Okyanusya’da, hatırladıklarını, fikirlerini ve gözlemlediklerini not aldığı bu günlük, Winston için büyük tehlikedir. Winston’ın; geçmişi, şimdiyi, geleceği sorgulamaya başlaması ve aşık olması onu bu acımasız rejim için tehlikeli hale getirir ve cezası “yokkişileştirme”dir. Aşkı Julia ve koşulsuz inandığı Obrain, onun rejimi yıkma planlarındaki itici gücüdür. Winston ya bir kahraman olacaktır ya da “yokkişi”…

1984, bu ay içinde Perşembe, Cuma ve Cumartesi 20.30’da Nazım Hikmet Kültürevi’nde izlenebilir.
26 Eylül 2022

 

Greg Kotis & Mark Hollman’ın yazdığı, Barış Arman’ın dilimize çevirdiği, yazar ve çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan, yapımını MON’un üstlendiği, Tony ödüllü “Sidikli Kasabası Müzikali” 20 Ekim’de Zorlu PSM’de prömiyer yapıyor. Müzikali Kayhan Berkin yönetiyor. Settar Tanrıöğen ve Füsun Demirel gibi isimleri bir araya getiren yapımda müzik direktörlüğünü Murat Kodallı üstleniyor.

Dünyanın kuraklıkla boğuştuğu bir dönemde; halkın tuvalete girmesi de özel bir şirket denetimiyle gerçekleşmektedir. Tuvalete girmek için parası olmayanlar ise Sidikli Kasabası’na gönderilmekte ve bir daha geri dönmemektedir. Bu tuhaf “sistem”e başkaldırının başlaması ise sadece bir aşk kıvılcımına bakar.

23 Eylül 2022

 

Ajansımız tarafından temsil edilmekte olan yazarımız Deniz Altun’un “Gül’e Ağıt” adlı oyunu İBB Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor.

Özgür Kaymak tarafından sahneye konan oyunda  Aslı Nimet Altaylar , Can Tarakçı , Çağrı Büyüksayar , Fahri Kıncır , Gülsün Odabaş , Hikmet Körmükçü , İskender Bağcılar , Murat Üzen , Tarık Şerbetçioğlu , Uğur Dilbaz , Tarık Köksal , Cüneyt Arda Pamuk , Yasemin Güvenç , Ayşem Yağmur Ulusoy ve Uğurtan Atakan rol alıyorlar.

23,25 ve 26 Mart tarihlerinde İBB Şehir Tiyatroları’nın Ümraniye Sahnesi’nde izlenebilecek olan “Gül’e Ağıt”, 2004 yılında kendi ailesi tarafından öldürülerek Türkiye’de işlenen töre cinayetlerinin simgesi haline gelen Güldünya’nın hikâyesi ekseninde namus, töre ve ahlak kavramlarını sorguluyor.

8 Mart 2022

 

Sharr White’ın Beyhan Karadağ tarafından dilimize çevrilen ve gerek yazar gerek çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan “Annapurna” adlı oyunu yarın Ankara Devlet Tiyatrosu’nun İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde prömiyer yapıyor. İlham Yazar tarafından sahneye konan oyunda Berna Konur ve Levent Şenbay rol alıyorlar.

Yirmi yıl önce beş yaşındaki oğlunu da alıp kovboy-şair kocası Ulysses’i terk eden Emma, yirmi yıl sonra Colorado’da bir treylerde yaşamaya başlamış olan eşine döner. Ulysses çok hastadır. Emma Ulysses’i terk ettikten sonra bir süre annesiyle yaşar. Daha sonra buluğ çağında olan oğlu Sammy’in bir rol modele ihtiyaç duymasıyla Peter adlı bir öğretmenle evlenir. İlk yıllarda iyi giden evliliği Peter’ın işini kaybetmesiyle bozulur. Emma’nın annesinin adresine on beş yıl boyunca her hafta iki- üç mektup yollayan Ulysses hiçbir mektubuna cevap alamamıştır. Anne öldükten sonra evini toparlamaya başlayan Emma ve Sammy mektupları bulurlar. Sammy babasını araştırmaya başlar ve hasta olduğunu öğrenir. Emma ile Ulysses yıllar önce yaşadıklarının hesaplaşmasını yaparlar.

Kimi traji-komik sahneleri olan, duygu yüklü, izleyenlere keyif verecek sürükleyici bir oyun.

“Annapurna” 2,3,5,23,24,26,30 ve 31 Mart’ta İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde izlenebilir.

1 Mart 2022

 

Norm Foster’in Eylül Aktürk tarafından dilimize çevrilen ve gerek yazar gerek çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan “Aşk Listesi” adlı oyunu gelecek hafta Trump Sahne’de prömiyer yapıyor. Jest Tiyatro ve Epizot Görsel Sanatlar prodüksiyonuyla Serkan Üstüner tarafından sahneye konan oyunda Algı Eke, Anıl İlter ve Sarp Bozkurt rol alıyorlar.

Aşkınızı Nasıl Alırdınız?

Hayallerinizde yarattığınız kadının ya da erkeğin nasıl olmasını dilerdiniz? Uzun ya da kısa boylu, yeşil, mavi veya siyah gözlü. Uzun saçlı, kısa saçlı, sarışın, esmer, kızıl. Güzel vücutlu, sportmen, işinde başarılı, zengin, fakir ya da idare eder. Ya da hayallerinizde ki insan; duygusal, aşk dolu, anlayışlı, yani sadece sizi seven ve sevilmeyi bekleyen biri… Hangisi?

Belki hepsi, belki hiç biri… Ve şimdi sizden, bütün bu özelliklerden on tanesini seçerek karışık bir liste yapmanızı istesek acaba nasıl bir liste yapardınız?

“Aşk Listesi” 9 ve 27 Mart’ta Trump Sahne’de, 11 Mart’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 13 Mart’ta Ankara’da MEB Şura Salonu’nda, 21 Mart’ta Kocaeli Osman Hamdi Bey Kültür Merkezi’nde,  23 Mart’ta Tekirdağ Yahya Kemal Kültür Merkezi’nde, 28 Mart’ta İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda izlenebilir.

1 Mart 2022

 

Alan Ayckbourn’nun Mert Dilek tarafından dilimize çevrilen ve gerek yazar gerek çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan “Yatak Odası Komedisi” adlı oyunu bu akşam İBB Şehir Tiyatroları Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde  prömiyer yapıyor.

Ali Gökmen Altuğ’un yönettiği oyun evliliklerinin farklı aşamalarında olan dört çiftin iç içe geçmiş hayatlarını sıra dışı ama komik bir bakışla ortaya koyuyor. Evlilik kavramı, çiftlerin tuhaf nedenlerle sarsılan ve yeniden kurulan ilişkileri üzerinden, geleneksel, alışılagelmiş kalıpların ve kuralların dışına çıkılarak irdeleniyor.

“Yatak Odası Komedisi”, 9-12 Şubat 2022 tarihleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde, 16-19 Şubat 2022 tarihleri arasında Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde izlenebilir.

9 Şubat 2022

 

Matei Vişniec’in Burak Üzen tarafından dilimize çevrilen ve hem yazar hem çevirmen hakları ajansımız aracılığıyla sağlanan  “Güneşle Buluşmak İsteyen Kardan Adam” adlı çocuk oyunu 29 Ocak Cumartesi günü İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Mecidiyeköy Büyük Sahne’sinde saat 14:00’de perdelerini açıyor.

Daha o yıl doğmuş olan Kardan adam, baharın gelmesiyle yavaş yavaş erimeye başlar. Güneşin havayı ısıtmasıyla eridiğini öğrenen Kardan adam, hayvan dostlarının da yardımıyla, su olup gitmeden Güneşle buluşup, ondan yardım istemeye karar verir. Güneşle karşılaştığındaysa kendinden çok hayvan dostlarını, doğadaki tomurcukları düşünür ve onlar için istekte bulunur. Cömert Güneş, bu düşünceli, koca yürekli Kardan adamın yok olmasına izin vermez; doğanın sonsuz döngüsünde ona tatlı bir yer ayırır.

Sevgi, dostluk, paylaşım, umut ve samimiyeti konu alan bu güzel oyun, çocukların aileleriyle birlikte keyifle izleyecekleri türden.

“Güneşle Buluşmak İsteyen Kardan Adam” 30 Ocak, 3 ,4,5 ve 6 Şubat tarihlerinde yine saat 14:00’de Mecidiyeköy Büyük Sahne’de izlenebilir.

26 Ocak 2022

 

Patrick Süskind’in bütün dillerde en çok oynanan oyunu olan ve Hale Kuntay tarafından dilimize çevrilen “Kontrabas” İstanbul Devlet Tiyatrosunda Metin Belgin’in rejisi ile 11 Ocak 1992 Cumartesi günü saat 19.30’da AKM Konser Salonunda prömiyerini gerçekleştirmişti. Gerek yazar gerekse çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan oyun o günden bu güne yüzlerce kez temsil edildi. Usta oyuncu ve yönetmen Metin Belgin ile hayat bulan oyunun otuzuncu yaşı Garibaldi sahnesinde kutlandı.

Devlet memuru bir kontrbasçının müziğin, tarihin, cinselliğin, hiyerarşinin ve toplumun dedikodusunu yapmasına tanık olduğumuz oyunun yaratıcı kadrosu şöyle:

Yazan: Patrick Süskind
Çeviren: Hale Kuntay
Rejisör: Metin Belgin
Dekor Tasarımı: Ethem İzzet Özbora
Kostüm Tasarımı: Serpil Tezcan
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik Danışmanı: Kerim Soysal

Kontrabas 14, 20 ve 21 Ocak tarihlerinde Atatürk Kültür Merkezi Çok Amaçlı Salonda; 27, 28 ve 29 Ocak tarihlerinde Garibaldi Sahnesinde izlenebilir.

14 Ocak 2022

 

Peter Quilter’in  Zeynep Anacan tarafından dilimize çevrilen “Kalpten Kalbe” adlı oyunu Epizot Görsel Sanatlar prodüksiyonuyla Ocak ayında prömiyer yapıyor.

Yazar ve çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan, Nilgün Belgün ve Bekir Aksoy’un başrollerde olduğu, üç farklı bölümden oluşan, üç farklı kadın ve erkek karakterlerin yer aldığı adlı oyunda her bölümün şarkıları ve dansları eşliğinde izleyeceğimiz hikayeler, seyirciyi hem güldürüyor hem de duygusal anlar yaşatıyor.

Serkan Budak’ın yönettiği, müzik direktörlüğünü Metin Özülkü’nün kostüm tasarımını Sadık Kızılağaç’ın, dekor tasarımı Cihan Aşar’ın yaptığı ve afiş fotoğraflarını Zeynel Abidin Ağgül’ün çektiği “Kalpten Kalbe” 15 Ocak 2022’de Akatlar Kültür Merkezi’nde seyirciyle buluşuyor.

29 Aralık 2021

 

Suzie Miller’in, Nazlı Gözde Yolcu tarafından dilimize çevrilen ödüllü oyunu “Prima Facie” 4 Ocak 2022’de Tiyatro Eksi On Altı prodüksiyonuyla Moda Sahnesi’nde prömiyer yapıyor. Yazar ve çevirmen hakları ajansımız tarafından sağlanan oyunda Olcay Yusufoğlu oynuyor.

Bugünün kazananı yarının kaybedeni olabilir.

Tessa kültürlü, genç ve işinde çok iyi bir avukattır. İşçi sınıfı bir aileden gelip, tırnaklarıyla kazıya kazıya “oyunun”zirvesine çıkmıştır. Kovuşturur, çapraz sorgular ve kazanır.. Ancak beklenmedik bir olayla, kendisini bir anda eşikte, hukukun “erkek” gücü, ispat yükü ve ahlaki ayrımlarla boğuşurken bulur.

“Prima Facie”, seyircileri duygu, mantık ve deneyimlerimizin “oyunun” kurallarıyla çatışıp çelişmesinin merkezine, hukuk sistemine davet ediyor.

Yüzyıllar önce inşa edilen “erkek” yasaların artık değişmek zorunda olduğunu bize kendi hikayesi üzerinden anlatıyor..

Oyun prömiyerden sonra 17 Ocak’ta Kültüral Performing Arts’ta, 28-29 Ocak’ta Ankara’da Çankaya Sahne’de izlenebilir.

27 Aralık 2021

 

İspanyol oyun yazarı Juan Mayorga’nın Immanuel Kant’ın kaleme aldığı Ebedi Barış metninden yola çıkarak aynı isimle kaleme aldığı oyunu D.A. Project prodüksiyonuyla Kats Sahne’de. Furkan Kalabalık, Kaan Sevi, İsmet Ege Tonbul, Orhan Öztokat ve Deniz Atam’ın rol aldığı oyunu Özge Yüksel İspanyolca aslından dilimize çevirirken, yönetmenliğini Deniz Atam üstleniyor,

Üç köpek uykudan uyandıklarında nerede oldukları anlaşılmasın diye önceden ilaçla uyutulduklarını fark ederler. Terörle mücadele eden K7 grubuna katılmak isteyen yüz köpek arasında yapılan bir elemeden sonra bu üç köpek seçilmiş ve ikinci bir yarışa girmek için neresi olduğunu bilmedikleri bu yere getirilmişlerdir.

John-John azılı bir kırma köpektir ve terörle mücadele eğitimi veren özel bir okulda yetiştirilmiştir. Tüm ailesi terörle mücadelede görev alan John-John!un tek arzusu sı- navı kazanıp K7!ye katılmak ve Beyaz tasmanın sahibi olmaktır.
Odin, zeki bir sokak köpeğidir ve bir Rottweiler!dır, olağanüstü koku alma becerisi ile bilinir. Sıcak bir yer ve daha iyi yemekler için K7!ye katılmak istemektedir.

Enmanuel bir Alman Çobanıdır ve diğerlerinden farklıdır. Vahşi değildir ve iyi koku alamaz. Ama oldukça zekidir, K7!ye katılmayı istemesinin özel bir sebebi vardır.

Köpekler Cassius ve İnsan tarafından test edilirler. Cassius bir K7 gazisidir ve yaşlı bir Labradordur. K7 için yalnızca bir aday seçilecektir ve başarılı olan adaya K7!nin beyaz tasması hediye edilecektir.

Oyun 15 ve 24 Aralık’ta Kats Sahne’de izlenebilir.

10 Aralık 2021

 

Peter Quilter’in, Nazlı Gözde Yolcu tarafından dilimize çevrilen “Tek Başıma” adlı oyunu, yazar ve çevirmen hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda prömiyer yapıyor.

Egzantrik, durmadan konuşan, geveze bir kadın olan Susan hiç evlenmemiştir, önceleri kız arkadaşı Julia ile aynı evi paylaşırken arkadaşı evlenip gidince evin mortgage ödemelerini tek başına yapamadığından küçük bir apartman dairesine taşınmıştır ve o günden beri yalnız yaşamaktadır. 20’li yaşlarda en yakın kız arkadaşları Debra, Julia ve Pauline ile birlikte çıktıkları Avustralya seyahatini yıllar sonra yeniden yaşamak isteyen Susan bu kez kendisiyle birlikte gelmelerini sağlayamayınca aynı yolculuğu tek başına tekrarlamaya karar verir. Doğumgününü kutlamak üzere tadı damağında kalan o yolculuğu tekrarlayacaktır. Ancak bu yolculuk hem geçmişi yadetmesine hem de kendi yalnızlığıyla, yaşlanmakla ilgili sorunlarıyla yüzleşmesine neden olacaktır. İlk başta zorlanıp bu uzun yolculuktan vazgeçecek gibi olsa da sonunda Sidney’e varmayı başarır. Yirmi yıl önce arkadaşlarıyla kaldıkları aynı otele giden Susan’ı burada bir sürpriz beklemektedir. O dönem kendileri gibi genç olan barmen Bill hala aynı otelde çalışmaktadır.

Fulya Ülvan’ın rol aldığı “Tek Başıma” 1, 2, 3, 4, 7, 8, 9, 10 ve 11 Aralık tarihlerinde Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’de izlenebilir.

30 Kasım 2021

 

Duru Tiyatro, hem yazar hem de çevirmen haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak Sam Bobrick ve Ron Clark’ın yazdığı, Ekin Tunçay Turan’ın dilimize çevirdiği “Otelde Cinayet” adlı oyunu sahnelemeye başlıyor.

Genel sanat yönetmenliğini Emre Kınay’ın yaptığı, Cem Yanılmaz’ın sahneye koyduğu oyunda Ayumi Takano, Cem Yanılmaz ve Ali Dağhan Balaban rol alıyorlar.

Mitchell Lovell ve Arlene Miller birbirlerini deliler gibi seven bir çift. Ancak bir problem var. o da Arlene Miller’in kocası Paul Miller. İki sevgilinin Paul’ü ortadan kaldırmak için kurdukları cinayet planı, komik ve bir o kadar da karmaşık bir duruma dönüşecektir.

“Otelde Cinayet” 2,3,4 ve 18 Aralık’ta Ataşehir’de Watergarden Performans Merkezi’nde izlenebilir.

24 Kasım 2021

 

Tristan Bernays’in, 5 Kasım’da Uygur Sanat Tiyatrosu prodüksiyonuyla perdelerini açan ve Deniz Uğur ile Erdinç Gülener’in rol aldığı “Unutmak” adlı oyunu sahnelenmeye devam ediyor. Taner Tunçay tarafından Türkçe’ye çevrilen oyunu Malcolm Keith Kay sahneye koydu. Oyunun hem yazar hem çevirmen hakları ajansımız aracılığıyla sağlandı.

Unutmak; Tom ve Viv’in tanışma anlarından son anlarına kadar beraber geçen hayatlarının hikayesi.

Hayat hikayeleri oldukça sıradan. Tanışıyorlar, aşık oluyorlar, evleniyorlar, çocukları oluyor ve bir ömür paylaşılan unutulmaz deneyimlerden sonra son günlerini beraber gün batımı izleyerek geçirmeyi bekliyorlar. “Ne kadar normal bir hayat” diye düşünebilirsiniz. Aslında öyle… Birçok çift gibi iyi günde ve kötü günde hep beraber kalıyorlar.

Ve sonra normal hayatları sadece ve sadece “Neden?” diye sorabileceğiniz bir şekilde dağılıyor…

“Unutmak” 28 Kasım’da Maximum Uniq’te, 11 Aralık’ta Fişekhane’de, 17 Aralık’ta da Kadıköy Belediyesi Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’nde izlenebilir.

17 Kasım 2021

 

Lulu Raczka’nın yazdığı “Bir Barda Bir Gece…” adlı oyun, hakları ajansımız aracılığıyla sağlanarak 26 Kasım’dan itibaren DasDas’da sahnelenmeye başlıyor. Nurgül Yeşilçay ve Afra Saraçoğlu’nun rol aldığı oyunu İlksen Başarır Türkçe’ye çevirdi, oyunu Nagihan Gürkan sahneye koydu, dekor ve ışık tasarımı ise Cem Yılmazer tarafından yapıldı.

“Bir Barda Bir Gece…”de izleyicilere kadınların her akşam başlayan elektrik kesintileri sırasında kayboldukları bir dünyada arkadaşını bulmak için bir bara giden üniformalı kız ile barın tek çalışanı bir kadının arasındaki gerilimin ve soru işaretlerinin hiç bitmediği, günümüze çok da uzak olmayan distopik bir dünya anlatılıyor.

“Bir Barda Bir Gece…” 26, 27 ve 28 Kasım, 3, 12, 21 ve 22 Aralık tarihlerinde DasDas’da izlenebilir.

17 Kasım 2021

 

Tatbikat Sahnesi, Jörg Menke-Peitzmeyer’in Ebru Tartıcı Borchers tarafından Türkçe’ye çevrilen “Miriam Yasta” adlı oyununu,hem yazar hem çeviri haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak, 9-10 Kasım’da Fişekhane sahnesinde izleyicisiyle buluşturuyor. Elvin Beşikçioğlu tarafından sahneye konan oyunda Ahmet Melih Yılmaz rol alıyor.

Hiç tanımadığı insanların cenazelerine gidip, merhumların ailesinden daha çok ağlayıp onların yasını tutan, 16 yaşında bir lise öğrencisinin hayata dair hem çok felsefi hem de çok basit ifade edilmiş tespitlerini konu alıyor.

1 Kasım 2021

 

Greg Edwards & Andy Sandberg’in yazdığı, Emel Aslan’ın Türkçe’ye çevirdiği ve hem yazar hem çeviri hakları ajansımız tarafından sağlanan “Başvuru Beklemede” adlı oyun pandemi öncesi Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda prömiyer yapmasına karşın çok fazla sahnelenememişti. Çiğdem Altuğ tarafından sahneye konan ve Özlem Akdoğan’ın geniş bir yardımcı oyuncu kadrosuyla birlikte oynadığı oyun tekrar perdelerini açıyor ve 23, 24, 30 ve 31 Ekim’de izlenebilecek.

Sıra dışı bir anlatım ve görselliğe sahip olan “Başvuru Beklemede” , yetişkinler ve çocuklar arasındaki iletişimi, Ebeveyn olma halini ve eğitim sistemini sorguluyor.

18 Ekim 2021

 

Tatbikat Sahnesi, haklarını ajansımız aracılığıyla sağlayarak, Beth Graham, Charlie Tomlinson ve Daniela Vlaskalic tarafından yazılan “Küvetteki Gelinler” adlı oyunu bu akşam Fişekhane’de yapılacak prömiyerle sahnelemeye başlıyor.

Erdal Beşikçioğlu’nun sahneye koyduğu oyunda Hazal Türesan, Selin Zafertepe ve Naz Göktan rol alıyorlar. Oyun 7 ve 8 Ekim’de de Fişekhane’de,13 ve 14 Ekim’de Ankara’da Tatbikat Sahnesi’nde izlenebilir.

Kadın, boğazı kesilmiş olarak bulundu…
Bavulda bulundu…
Merdivenlerin dibinde bulundu…
Ağzına paçavra bağlanmış halde bulundu…
Bulundu… bulundu… bulundu…

Üç kadının, aynı adam tarafından kandırılıp, dolandırılıp, yalnızlaştırılıp, sahte sözlerle sevilip ardından bulunmalarının, bavulda mı, çöpte mi, küvette mi bittiğinin hikayesi. Üç kadının tek hikayesi, bir avazda üç kadın… Şimdi sorun kendinize; üç değil, beş olsa, beş değil on binler olsa duyar mıydınız seslerini?

7 Ekim 2021

 

Bernard Slade’in tiyatro tarihinde yazılmış en güzel romantik komedi oyunu olarak nitelenen “Seneye Bugün” adlı oyunu, Gencay Gürün’ün çevirisiyle, gerek yazar gerekse çeviri hakları ajansımız tarafından sağlanarak İstanbuL Devlet Tiyatropsu’nda perdelerini açtı.

Celal Kadri Kınoğlu’nun sahneye koyduğu ve Gerçek Alnıaçık ile başrolleri paylaştığı oyun 1 Ekim’de prömiyer yaptı. “Seneye Bugün”, 7,8,9 ve 10 Ekim tarihlerinde Mecidiyeköy Büyük Sahne’de izlenebilir.

7 Ekim 2021

 

Tiyatrokare’nin oyun haklarını ajansımız aracılığıyla sağladığı Alejandro Casona’nın “Ağaçlar Ayakta Ölür” adlı oyunuAğustos ayında turneye çıkıyor.

Nedim Saban tarafından Türkçe2ye çevrilen ve sahneye konan oyun 8 Ağustos akşamı  Balıkesir Gömeç Artur Tatil Köyü Açıkhava Sineması’nda, 9 Ağustos’ta İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda, 12 Ağustos’ta Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda, 28 Ağustos’ta da İstanbul Kadıköy Belediyesi Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da sahnelenecek.

15 Temmuz 2021

 

Baba Sahne’nin gerek yazar gerekse çeviri haklarını ajansımız aracılığıyla sağladığı sevilen oyunu “Bir Baba Hamlet”, 25 ve 26 Ağustos tarihlerinde KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’nda uzun bir aradan sonra yeniden yorumlanarak Şevket Çoruh ve Günay Karacaoğlu’yla seyircisiyle buluşuyor. Sebastian Seidel’in kaleme aldığı oyunun çevirisi Yücel Erten’e, rejisi Emrah Eren’e  ait,

9 Temmuz 2021

 

Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu’nun yazar haklarını ajansımız tarafından sağlayarak sahnelediği Peter Shaffer’in “Amadeus” adlı oyunu Zorlu PSM’de devam ediyor.

Işıl Kasapoğlu’nun sahneye koyduğu, başrollerini Selçuk Yöntem (Antonio Salieri), Okan Bayülgen (Wolfgang Amadeus Mozart) ve Özlem Öçalmaz’ın (Costanze) paylaştığı oyun 29 Temmuz, 25 Ağustos ve 26 Ağustos tarihlerinde Zorlu PSM’de izlenebilir.

9 Temmuz 2021

 

Tiyatroadam’ın hem yazar hem de çeviri haklarını ajansımız aracılığıyla sağladığı yeni oyunu “Einstein’ın İhaneti” ilk kez açık havada, Kadıköy Belediyesi Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da, 10 Temmuz’da seyirci karşısına çıkıyor. Éric-Emmanuel Schmitt’in kaleme aldığı oyunun çevirisi İpek Özgüven’e ait.

Einstein gibi dünyaca ünlü bir dehanın çelişkileri, başarısızlıkları ve üzüntüleri üzerinden 20. yüzyılda yaşatılan insanlık suçlarının anlatıldığı bu felsefi metin, seyirciye bazen mizahi, bazen de şiirsel bir yolla varoluşu, insanlığı, ilkeleri ve öncelikleri sorgulatıyor.

Dünyaca ünlü bilim adamı Albert Einstein ve orta yaşlı bir serseri 1934’da New Jersey’de tesadüf eseri tanışırlar. Farklı görüşlere sahip olmalarına rağmen birbirlerine çabuk ısınırlar. Pasifist Einstein, Nazilerin atom bombası yapmaya başladıklarını düşünür ve kendisinin bu bomba üzerine yaptığı çalışmaları Başkan Roosevelt’e o meşhur mektubunda yazar. Roosevelt’in bu mektuptan yola çıkarak başlattığı Manhattan Projesi, daha sonraki yıllarda Hiroşima patlamasına sebep olacaktır. Büyük bir vicdan azabı çeken Einstein, bir yandan da FBI ajanları tarafından izlenmekte ve Amerika Birleşik Devletlerine ihanet edip etmediği anlaşılmaya çalışılmaktadır. 21 seneye yayılan oyunda, Einstein ve serseri giderek birbirlerine daha çok bağlanırlar.

Ve aralarında geçen komik, karanlık ve içten sohbetler bizi 20. yüzyılın bilimsel ve politik tarihinde bir yolculuğa çıkarır.

8 Temmuz 2021

 

Moda Sahnesi’nin haklarını ajansımız aracılığıyla sağladığı Bernard-Marie Koltès’in “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” adlı oyunu 28 Temmuz Çarşamba günü Kadıköy Belediyesi Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da izleyicisiyle buluşuyor.

Fransa tiyatrosunun önemli oyun yazarlarından Koltès’in bu tanınmış oyunu egemen beyaz batılı dünyanın “ötekileştirici” pratiklerinin şiddetini bir yabancının içsel deneyimi aracılığıyla gösteriyor. Bu şiddetten kurtulmanın, bu şiddet kültüründen kopuşun imkanlarını arayan bir yabancının, mültecinin, içsel yolculuğunu bizimle paylaşıyor.

Oyunu Türkçe’ye çeviren Ayberk Erkay’ın oyun hakkında şunları söylüyor :

Koltès’in yağmurlu gecesinde alevi saklı fakat sıcağı yüze vuran bir ateş yanıyor; kızıllığını yitirmiş koru, acizliğinden ve yersizliğinden sönmeye yüz tutmuş, çoktan sönmüş olması gereken bir ateş; imkânsız diyalogun küllerinden doğan monologun arzusunun ve şiddetinin ateşi.

Bu ateş, Ormanlardan Hemen Önceki Gece, uzun, aralıksız bir nefes. Hem geriye kalan tek varoluş kırıntısı, hem tüm bedeni saran arzunun tek nesnesi. “Azıcık bir rüzgâr çıksa havalanıveren” adam, tek nefeste, noktasız tek cümlenin ömründe, “façası dağılmış” bedeninde Thanatos ile Eros’u savaştırıyor. İmkânsızlığın, arzunun ve şiddetin buluştuğu aykırı zamanda, Koltès’in yabancısı konuşuyor. Ve orada, o yağmurlu boktan gecede, o boktan ışığın altında, öteki, o da en az onun kadar var. Ondan bile fazla var. Orada olanın mı gazabından korkmalı, orada olmayanın mı?

Söz, ötekini doğuruyor ağızdan çıkmaya başladığı anda. Doğumuna kaynak olan, suçun ortağı oluyor doğum anında. Koltès’in yabancısı, sözleriyle bedenleri arasında sıkışmış diğer yabancılarının kader ortağı, Zucco gibi, itlerle dövüşen zenci gibi, ilk günahı işliyor ağzını açmakla, ilk pişmanlığı yaşıyor dönüşü olmayan bu doğuma sebep olduğu için. Aynalardan korkan bir adamın sözünden, bir gün elbet gelecek olan geleceğin hayaletinin korkusu yayılıyor Koltès’in sahnesine.

Ölüm çağırırken gözü arzusundan başka şey görmeyen adamın savurduğu tek cümlelik aşk ve isyan çığlığı Ormanlardan Hemen Önceki Gece. Yirmi sekizinde onu kaleme alanın “yalnızca bir ifade, yegâne bir arzunun uzun bir ifadesi” dediği şey. Ne ölümünün, ne arzusunun yoluna gidebilen, kafasında – neden olmasın – Lautréamont’un “yaşamın güzelliğini ölümün güzelliğinde ara”sı çınlayarak yürüyen adamın, duramayan adamın gecesi. Nehrin akışını değiştiren kaya. Derhal “kurtulmamız gereken bir başyapıt.”

Bernard-Marie Koltès’in sözü.

Yağmurlu gecede, lağım çukuruna dönmüş şehrin gaddarlığına rağmen, seni yakalayıp kolundan, “seni seviyorum birader” diye inleyen adamın sözü.

8 Temmuz 2021

 

Sinema & TV

 

 

Özgün senaryosu yazarımız Barış Pirhasan’a ait olan yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı 1986 yapımı “Aaahh Belinda” adlı filmin OGM Pictures tarafından gerçekleştirilen yeniden yapımı 7 Nisan’da Netflix’te yayına giriyor. Senaryo hakları ajansımız aracılığıyla sağlanan yeniden yapımın yönetmen koltuğunda Deniz Yorulmazer oturuyor, yeni senaryo ise Hakan Bonomo tarafından yazıldı. Filmin başrollerinde Neslihan Atagül Doğulu, Serkan Çayoğlu ve Necip Memili yer alıyor. “Aaahh Belinda” bir şampuan reklamı çekiminde kendini gizemli bir şekilde bambaşka bir hayatın içinde bulan ünlü oyuncu Dilara’nın kendi kimliğini geri kazanmaya çalışmasını konu ediniyor.

4 Nisan 2023

 

Sadık Şendil’in senaryosunu yazdığı 1975 yapımı “Ah Nerede” adlı filmden aynı adla uyarlanan ve senaristin hakları ajansımız tarafından yapımcı 10.ev firmasına sağlanan yeni televizyon dizisi 1 Temmuz Cuma akşamı Star TV’de başlıyor.

Dizinin konusu şöyle : Bursa’lı geleneksel bir ailenin oğlu olan Ferit, kardeşleriyle birlikte İstanbul’da zevk ve sefa içinde yaşar. Üç genç kadını aynı anda idare eden bir kazanova olan Ferit, hayatını mükemmel bir denge üzerine kurmuştur. Ta ki yakalanana kadar… Genç kadınların intikam almak için Ferit’i babasına ifşa etmesiyle, hayatı alt üst olur. Ferit’in hayatını geri almak için girdiği oyunda, ona yardım edebilecek tek kişi ise Zehra olacaktır. Zehra ise oyunlardan çok uzak, ayakları yere basan, aklı başında biridir. Yıllar önce kendi hayatı alt üst olmuş, tıp fakültesini bırakmak zorunda kalmış,kendini ailesine adamıştır. Üniversiteden çıkan af ile hayatını geri kazanma şansı yakalar. Hayatları, aileleri ve yolları birbirinden tamamen farklı olan Zehra ve Ferit, çıkarları uğruna yollarını birleştirmeye çalışacaktır. Ancak Ferit, kurduğu bu oyunda, asıl oyunun kendine oynandığından habersizdir.

29 Haziran 2022

 

Ajansımız tarafından temsil edilmekte olan Barış Pirhasan’ın senaryosunu yazdığı, yapımcılığını Cengiz Ergun’un üstlendiği, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı, başrollerinde Müjde Ar, Macit Koper, Yılmaz Zafer’in yer aldığı “Aaahh Belinda” OGM Pictures tarafından yeniden çekiliyor.

OGM Pictures, 1986 yılında filmi hayata geçiren yapımcı Odak Film ve senarist temsilcisi olan ajansımızla imzaladığı sözleşmelerin tamamlanmasının ardından çekim hazırlıklarına başladı. Filmin bu yeni versiyonunun senaryosunu, Barış Pirhasan’ın özgün senaryosundan hareketle Hakan Bonomo yazdı, başrolde ise Neslihan Atagül yer alıyor; yönetmen koltuğunda ise Deniz Yorulmazer olacak.

17 Mayıs 2022

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın başyapıtlarından Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eseri Limon Yapım tarafından sinema filmi olarak uyarlanacak. Bu amaçla Limon Yapım ile Tanpınar varislerinin temsilcisi ONK Ajans arasında yapılan görüşmeler olumlu sonuçlandı ve eserin sinematografik olarak işlenmesine izin veren bir sözleşme imzalandı. Limon Yapım’ın sahibi Hayri Aslan eserin uluslararası bir ortak yapım şeklinde gerçekleştirmek istediklerini ve sinema dünyasında herkes tarafından kabul görmüş yabancı bir yönetmenle çalışmak üzere temaslara başladıklarını belirtti.

Edebiyat tarihçisi Mehmet Kaplan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü şöyle anlatmaktadır :

Tanpınar’ın eserlerinde “zaman meselesi” çok mühim bir yer tutar. 1954 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika olunarak, son günlerde kitap halinde basılan Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında da “zaman” gerek sembol gerek hayat manzarası olarak ön plânda bir yer işgal ediyor.

Fakat yazarın burada, “zaman”a bakış tarzı, diğer eserlerinden tamamıyla farklıdır. Tabir caizse, bu romanda “zaman”ın karikatürü yapılmış, çarpık aynalardaki acayip akisleri tasvir olunmuştur. Bergson’un felsefesinde olduğu gibi “zaman”ı bir akış, bir süre telâkki eden Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, bu sürenin içinde bir ada gibi donmuş kalmış, veya onun dışına çıkmak için delice çırpınan insanları ve çevreleri canlandırmaya çalışıyor.

Bu donmuş veya parçalanan bir saat gibi çığırından çıkmış olan zamanın esas kahramanı, Türk cemiyetidir. Yazarın asıl gayesi, Türk cemiyetinin son elli yıl zarfında, nasıl donmuş bir hayat şekli ile onu gülünç şekilde aşmak isteyişini anlatmaktır.

18 Mart 2022

 

Sadık Şendil’in senaryosunu yazdığı, Orhan Aksoy’un yönettiği, başrollerini Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu’nun paylaştığı “Ah Nerede” adlı film Suavi Doğan ve Kerem Çatay tarafından kurulan Onuncu Ev tarafından televizyon dizisi olarak uyarlanıyor.

Sadık Şendil’in senaryosunun uyarlanması için ajansımız yapımcı şirket ile görüşmeleri olumlu bir şekilde sonuçlandırdı ve telif hakkı devir sözleşmesini imzaladı. Dizinin, 1975 yapımı olan filmin olağanüstü başarısını tekrarlamasını dileriz.

25 Şubat 2022

 

 

edepsiz kuklalar izle